Kendini Bilmek neleri bilmektir ‎‎


Dünyaya, İnsanlara, Olaylara

MAVİ PENCERE

Necdet Ersoy

                                 BAŞ SAYFA  DÜŞÜNCE ODASI   MAVİPENCERE    GÖZLEMEVİ    ARKABAHÇE    IŞIKLIYOL
  ;                                               Alıntılık   Belgelik    Yarenlik    Okumalık ‎    Bakmalık    Gezinmelik 

KENDİNİ BİLMEK NELERİ BİLMEKTİR
Necdet Ersoy

nosce te ipsvm
aris’teki Eiffel Kulesi yapılırken proje aşamasından itibaren bazı tepkilerle karşılaşılmış. Tepki gösterenlerden biri de o dönemlerde Fransa’nın önemli düşünürlerinden biriymiş. Bu düşünür kulenin Paris’in siluetini bozacağını, şehri çirkinleştireceğini ileri sürerek bütün gücüyle Kulenin yapımına engel olmaya çalışmış. Yazılar yazmış, konferanslar düzenlemiş, aleyhte imza kampanyaları açmış ama bütün çabalarına rağmen kule yapılmış ve hizmete açılmış.
Kule açıldıktan birkaç gün sonra kuleyi gezmeye giden bir arkadaşı kulenin yapımına şiddetle muhalefet eden düşünürle oradaki bir kafede piposunu tüttürerek gazete okurken karşılaşmış.
  • ‘’Yahu üstat, sen bu kulenin yapımına bu kadar karşıydın, kule açılır açılmaz soluğu burada almışsın, bakıyorum sefasını da sürüyorsun ‘’ demiş. Ünlü düşünür arkadaşına cevaben;
  • “Ne yapayım birader, bu kulenin Paris’ten görünmediği yegane yer burası” demiş.
Demek ki kuleyi görebilmek istiyorsak önce kulenin içinden çıkmamız gerek. Bunu şimdi kendimize uygulayalım. Anlaşılıyor ki kendimize doğru düzgün bakabilmenin, kendimizi görebilmenin, hasılı anlaşılıyor ki kendimizi bilmenin yolu kendimizden çıkmaktır. Çıkalım kendimizden kendimizi sahnede bırakalım. Salonun arka ortalarında bir koltuğa diğer seyircilerin arasına oturalım ve kendimizi izlemeye başlayalım.
Sahnede nasılız? Yeterince özgüvenimiz var mı? Sesimiz duyuluyor mu? Rolümüzü özümsemiş miyiz? Herkesin gözü üzerimizde diye heyecanlı mıyız? Yoksa üç, beş belki de yedi basamak yüksekte bir sahnedeyiz diye biraz tepeden mi bakıyoruz? Rol arkadaşlarımıza göre daha deneyimliyiz, daha kıdemliyiz diye onların repliklerini dudağımızın kenarında hafif alaycı bir gülümsemeyle mi dinliyoruz? Yoksa küçücük rollerini büyük bir başarı ile oynayan yeni yetmeler bize bu okulun ilk sınıflarından borçlu geçtiğimiz dersleri mi hatırlatıyor?
Düşününüz ki var saydığımız sahne bir tiyatro sahnesi gibi sınırlı değil. Günlük hayatımızı, iş hayatımızı, ev hayatımızı, sosyal hayatımızı ve mensup topluluktaki yaşantımızı da kapsıyor. O halde projektörümüzü biraz da bu toplulukta oynadığımız bölüme çevirelim:
Uygulaya geldiğimiz kuralların tekdüzeliğine kapılıp nerde olduğumuzu kim olduğumuzu neye ahtettiğimizi unuttuğumuz oluyor mu? Kendi alemimizdeki konumumuz veya vaktiyle sahip olduğumuz mevkilerin belli belirsiz de olsa elbiselerini hala kuşanıyor muyuz? Hasbelkader uzmanlaştığımız konuları her şeyin odağı gibi görme hastalığımızı bu alemden topluluğumuzun çatısı altına taşıyor muyuz?. Bildiğimiz sınırlı şeyleri bilginin sınırı mı sanıyoruz?. Bir konferans vermek nasıl bir duygu?. Ya birkaç konferans vermek! Artık başka konferansçılar bize yavan gelmeye mi başlıyor? Hele bir de salon salon dolaşıp konferanslarımızı yinelediğimizde egomuzu mu tatmin ediyoruz, başkalarını mı aydınlatıyoruz, sevgi bağlarımızı mı güçlendiriyoruz? Yoksa başka sonuçlar mı alıyoruz? Verdiğimiz konferanslar söylemi itibariyle unutulduğunda geriye nasıl bir tortu bırakıyor bizde? Biraz sevgi mi, biraz kaş çatıklığı mı, yoksa biraz iç sıkıntısı mı? Misafir olduğumuz toplantılarda ve sofralarda yaptığımız konuşmalarda biraz da kıdemimizin desteği ile misafir olduğumuzu unutuyor muyuz?
Bu söyleşileri başka başka yerlerde gerektiğinden daha sıklıkla yapmak, kabına sığmayıp taşan içimizdeki cevherden diğer dostların da yararlanmasını sağlamaya mı yönelik, yoksa kendi çevremiz deşarj olmamıza yetmiyor mu?
Böyle toplantılara katıldığımızda başladığımız günden buyana en çok hangi gayreti gösteriyoruz. Daha çok kitap okuyup bilgiçlik taslamaya mı, bilgimizle çok okuyor olmamızla kardeşlerimize fark atmaya onların hayranlığını kazanmaya mı çalışıyoruz. Hayranlık kazanmanın sevgi kazanmaya yetmediğini fark edebiliyor muyuz? Bütün gayretlerimizin, yaptığımız şovların, harika konuşmaların altında çevremizdeki insanların sevgisini arayan gerçek kendimizi neden gizlediğimizi, neden onların sevgisini açıkça istemediğimizi veya bunun için neden istekte bulunmadığımızı düşünüyor muyuz?.
Biz bilgi imparatorluğu mu kuruyoruz
yoksa sevgi çemberiKuracağımız bilgi imparatorluğunun bir yeni bilgi ile tuzla buz olabileceğini, oysa inşa edeceğimiz sevgi mabedini hiçbir şeyin yıkamayacağını, her yeni sevginin bu mabede yeni bir güç katacağını düşünüyor muyuz? Edindiğimiz bilgiler bizi bilge bir insan yapıyor mu, yoksa her öğrendiğimiz şeyden sonra ne kadar çok şeyi bilmediğimizi mi, daha doğrusu meğerse hiçbir şey bilmediğimizi mi öğreniyoruz? Bir de öğrendiğimiz şeylerin birçoğunu kısa bir zaman sonra unutacağımızı düşünürsek, sürekli yüklendiğimiz bilgileri layıkıyla özümseyemiyorsak, bunları hazmedemiyorsak, paraya sonradan kolayca ve çokça sahip olanların sergiledikleri sonradan görmelik durumuna benzer, sonradan öğrenmelik gibi bilgi görgüsüzlüğüne düşebileceğimizi, bilgeliğin bilgiçlik değil daha ziyade kendini bilmek olduğunu göz önünde tutuyor muyuz?
İzlediğimiz bir konferans üzerine sonradan yaptığımız konuşmalarda, yaptığımız eleştirilerde ölçüyü kaçırdığımız, belagatimizin şehvetine kapılıp bir türlü noktayı koyamadığımız, lafı uzattıkça uzattığımız oluyor mu? Konuşmalarımızda yakaladığımız bir espri ya da lafı gediğine koyma fırsatını abartıp sağı solu kırıp döktüğümüz oluyor mu? Zekamıza kanıt zannettiğimiz espri gücümüzü kontrolsüzce kullanırken,
takıl ve hikmetin bize yol göstermesine, güzelliğin onu süslemesine izin veriyor muyuz?.
Esprilerimize neleri feda ettiğimizi fark ediyor muyuz?. Dış alemde olsun yakın çevremizde olsun yaşadığımız veya karşılaştığımız olumsuzluklarda objektif bir şekilde düşünüp, neleri yapmasaydık ya da neleri yapsaydık da bu olumsuzluklarla karşılaşmasaydık diye bir öz eleştiri yaptığımız oluyor mu? Göstereceğimiz küçücük bir hoşgörünün, azıcık bir empatinin sonradan kontrolümüzden çıkan, keşke yaşanmasaydı diye hayıflanacağımız bir çok olayı önleyebileceğini düşünüyor muyuz?
Büyük bir soruyu cavaplamak için yola çıktık. Ama gördüğünüz gibi cevap ararken onlarca küçük soruyla karşılaştık. Bu küçük küçük soruları daha da çoğaltmak mümkün. Bu küçük soruları cevaplayamasak bile cevap aramada göstereceğimiz çaba bizi inanıyorum ki esas sorumuzun cevabına götürecektir.

3Sutun Başsayfa
Mavi Pencere Başsayfa