Merihli misin,
Vatanın hangi yıldız?
Vatan mı ne demek, vatan vatan,
Yaşadığımız şey.
İster misin anlatayım, vaktime inen dost,
işte dünyamız.
Bu zengin, bu fakir,
Bu orospu, bu hırsız.
Böylece yitirdik kendimizi;
Yirminci, belki de kırkıncı bulduk,
Siz hangi zamandasınız?
Gelme gelme üstüme
Neler saklar bilmezsin bu el, bu ağız;
Çirkin,
Hayırsız!
Savaşlarınız var mı sizin
Sizde de dağların ardı düz mü?
Okur musunuz, yazar mısınız?
Sever misiniz, ağlar misiniz?
Anası göçünce çocuğun,
Öksüz mü?
Sizde de atom parçalandı mı çağardan,
Doğumlar nasıl, ikiz mi, hayretlerde, üçüz mü?
Herkes herkes,
Bütün şarkılara rağmen,
Kendi sessizliğinde türküsüz mü?
Gelme gelme üstüme,
Yüzüm öylesine aldatan bir yüz mü?
Uçmuştu kanlı çarmıhından,
İsa’yı gördünüz mü?
Kötüyüm ama çok yalnızım çok,
Kara toprak babamı, kızımı alıp gider.
Sihirlerle, büyülerle aramışım ölümün sırrını,
Bir boşlukla ağrımışım
Sormuşum göklere peygamberlerce,
Gelmemiş sonumdan bir haber.
Atmosferler içinde hapsedilmişim,
Yaşamak sevinciyle uyutulmuyor keder.
Sizler ne yaptınız,
Tanrınız var mı, buldunuz mu ötesini varlığın,
De dursun alnımı yakan düşünceler
Gelme gelme üstüme,
Bir şifa vermeyecekse eğer.
Seninle bir daha büyür şüphem ve kovulmuşluğum,
Dehşetle kudururuz beraber.
Evet, bir yılda dört mevsimim var,
Yazım masmavidir, bembeyaz olur kışım.
Böbürlenirim, yalan söylerim hep,
Korkarım bazı.
Akşama kadar içim kan ağlar,
Heykelcesine durur dışım.
Şöyle bir rahatım da olmaz ekmek meselesinden,
Ömrün sonunadek bitmez tükenmez yanlışım.
Doğruluğum kavaklara benzer rüzgarlarda,
Şehirlerim genişledikçe, soluğum daralır,
Kuvvetler önünde yükselir devirlerce alkışım.
Gelme gelme üstüme,
Sevgiyle parlasa da bakışım;
Yer ve gök karanlık
Gelme gelme üstüme, acıkmışım.