| |
BAŞ SAYFA
DÜŞÜNCE ODASI
MAVİPENCERE
GÖZLEMEVİ
ARKABAHÇE
IŞIKLIYOL Alıntılık Belgelik Yarenlik Okumalık |
BİRKAÇ SÖZ
Şamanlık hakkında bu güne kadar söylenenlere yeni bir şey eklemenin pek mümkün olmayacağına eminim .ama malumu ilam veya aşırı basitleştirme tehlikesini göze alarak birkaç noktaya işaret etmek istiyorum. Sonra da Şamanlığın en ilginç ögesi olan esrime veya vecd veya trans hali denen olgu üzerinde durmaya çalışacağım. Şamanlık hakkında yapılacak ilk saptama şu olabilir: Şamanlık bir inanç sistemi olmakla beraber bu sistem belli bir resul veya nebi ya da bilge kişi tarafından kurulmamıştır. Yani adına ne derseniz deyin bu inanç bir tek faninin eseri gibi görülmemektedir. Gökten inmiştir demek istemiyorum. Mutlaka insanlar tarafından ortaya konulmuştur ama belli bir müellifi yoktur. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan Şamanık uygulamalarının menşei (ilk çıkış yeri) de kesin olarak bilinmiyor. Orta Asya olması ihtimali üzerinde durulmaktadır. Ama Afrika’daki bazı ilkel boyların veya Avustralya’daki Aborijin ’lerin inanç sistemlerinde Şamanlığa çok benzeyen öğeler bulunması bu inançların ortak bir kökten çıktıklarını kanıtlamaya yeter sayılabilir mi? Ama önce isterseniz inanç sistemlerinin geçirdiği aşamalara üstünkörü bir göz atalım. . Sanıyorum insanlığın kargaşa, şaşkınlık, akıl karışıklığı, korku, hatta dehşet dolu ilk onbinyılları atlatıldıktan sonra, en önce doğaya bir şekilde egemen olmanın yollarını aramak insanların karşısına çıkan en önemli sorun olmuştur. Kışın soğuğu, yazın sıcağı, vahşi hayvanların hücumları, hastalıklarla savaş, yiyecek bulmak için oradan oraya göç. İşte kanımca Şamanlık bu aşamanın ürünüdür. Daha sonra, insanların biraz zihin gücü, biraz da el yordamıyla evren ve doğa hakkında bazı bilgiler elde ettiğini görüyoruz. Bilimsellikten uzak olmakla beraber bu bilgiler insanın yavaş yavaş doğaya hâkim olmasına imkan vermeye başlamıştı. Ayrıca insanlar göçebeliği terk edip yerleşmeye başlamışlar; yerleşim yerlerinde dayanışma ve yardımlaşmanın yararları ortaya çıkmıştı. Ama yerleşmeyle beraber toplum içinde yaşamanın kurallaştırılması ihtiyacı belirmiş, hükümdarlar kanunlar çıkarmışlar, inanç sistemleri bir takım davranış kurallarnı dayatmaya başlamıştı. Bugün deneysel bilim evrenin ve yaşamın sırlarını tümüyle çözmüş olmaktan uzak olmakla beraber, biz insanlar fiziksel olarak oldukça iyi tanımlanmış bir Dünyada yaşıyoruz. Melih Cevdet’in Bayılırım şu düzenli dünyaya Altta ölüler, üstte diriler Gel keyfim gel. dizeleri ile betimlediği oldukça tanımlı bir dünyada yaşıyoruz. Hiç olmazsa aydınlanma talihine sahip olmuş bir kısım insanlar için bu böyle. Ahlâkın kaynağını vicdan, toplumun düzenini hukuk olarak gören aydınlanmış talihliler için artık inanç ihtiyacı bireyselleşmiştir. Birçok bilinmez arasında yaşıyoruz ama bunların bir gün nasıl olsa bilim tarafından çözüleceğine kani olmanın verdiği bir rahatlık, hatta umursamazlık içinde yaşıyoruz. İnanç sadece büyük sır hakkında, yani, ölüm ve ötesi hakkında teoriler geliştirmek için gerekir hale gelmiştir. Öyle ki bu inanç bireysel olarak geliştirilebilir olmuş; daha doğrusu herkesin kendi kendine erişmesi gereken bir inanca sahip olduğu veyaolması gerektiği durum doğmuştur. Bir dine, mezhebe, tarikata veya cemaate mensup olmak şartı artık kalmamıştır. Daha doğrusu kalmamış olması gerekir ama galiba bu saptama pek doğru değil. Zira bugün memleketimizde gözlerimizin önünde cereyan eden olaylar bunun böyle olmadığını açıkça gösteriyor. Diğer taraftan bu durumun sadece Türkiye’ye özgü olmadığı da görülüyor. Bilimsel bilgi ve bireysel inanç dışındaki uygulamalara Dünyanın her tarafında rastlıyoruz. Konumuza; Şamanlığa dönersek. Antropologların eskiçağa ait sihir-din birleşimi bir olgu olarak tanımladıkları Şamanlığın baş aktörü olan ŞAMAN öncelikle ruhsal coşkunluk (vecd) ustasıdır. Esasen Şamanlığı bir vecd (esrime) tekniği olarak tanımlayanlar da vardır. Bildiğimiz gibi şamanın ateşe veya rüzgâra hükmetmek, sihir yapıp uçmak gibi marifetlere sahip olduğuna inanılır. En önemli marifeti de hastalıkları tedavi etmektir. Günümüzde çağdaş eğitim görmüş insanlarca Modern Şamanlık diye bir inanca sahip olunduğunu görmekteyiz. Bu inançta da en önemli unsur olarak karşımıza çıkan vecd hali çıkmaktadır. O halde VECD olsuna biraz daha yakından bakalım: Bilindiği gibi vecd (esrime) kişinin kendinden geçerek veya kendini aşarak bir yücelme duygusuna erişmesi halidir. Kişinin vücudunun bir ruh tarafından veya kişiliğinin ilahî varlık tarafından zapt edilmesi ile sihirli bir transformasyon veya bilincin psikiyatrik bir uçmaya kadar çeşitli dereceleri olabilmektedir. Her üç halde de esrime şu öğeleri çerir: Fizyolojik durum. Zihin bulanıklaşır ve belli bir hâkim düşünceye odaklanır. Dikkat dış dünyadan çekilir. Sinir sistemi dış uyarılara cevap vermez duruma gelir. Duygusal Durum: Vecit halinin algılanması ile beraber korku, endişe, coşku, üzüntü, şaşkınlık, tutku gibi duygular ruhu kaplar Sezgisel algılama: Gerçek hakkında bilgiler içine doğar Sezgisel algılama her zaman olamayabilir. Bazıları zihinsel ve duyusal sınırlamaların kalktığını evreni bütünsel olarak algılamak olanağına kavuştuklarını ileri sürmektedirler. (vahdeti Vücut) Aslında Şamanlık kültüründe evren bütünsel olarak kavranmaktadır.: İnsan, yeryüzü, gökyüzü, hayvanlar bir bütünün parçalarından başka bir şey değildir. Bu anlayış ilkel topluluklarda da hakimdi Bu evreni ve evrendeki her şeyi canlı saymak, hepsini aynı derecede saygıya değer bulmak demek oluyor. Öyle ki Şamanlığın hakim olduğu kültürlerde bir hayvan ancak yiyecek veya kürkü için öldürülür. Bir ağaç ancak yaşam için gerekliyse kesilir. Server Tanilli’ nin son kitabı olan İnsanlığı Nasıl Bir gelecek Bekliyor?adlı eserinde diyor ki: Yeni Hümanizm Doğayı içeren humanizmdir; yani, doğa sevgisi ile insan sevgisini
bütünletiren görüştür Yıldız Serteliseburadan hareketle Cumhuriyette yayınlanan bir makalesinde şöyle yazıyor: Çağımızda yeni bir diyalektik anlayışa gerek var:
İnsan doğanın ne dışında ne de üstünde. İnsan üstüne düşünmek çevre üstüne düşünmeyi de gerektiriyor. Her şeyi Dünya çapında düşünmek zorundayız. Hümanizma insanla yetinemez, doğayı da içine almalıdır. |