ARKA BAHÇE


                       BAŞ SAYFA DÜŞÜNCE ODASI  MAVİPENCERE   GÖZLEMEVİ   ARKABAHÇE   IŞIKLIYOL
                                    Alıntılık      Belgelik   Yarenlik   Okumalık ‎   Bakmalık   Gezinmelik
‎ ‎
İNSAN OLMAK, AYDIN OLMAK, KAMİL OLMAK‎

NECDET KESMEZ

‎ ‎

I - GİRİŞ

İnsan olmak, aydın olmak, kemale ermek arasında nasıl bir ilişki vardır. Örneğin Kemale ‎Ermek için önce insan olmak, sonra da aydın olmak mı gerekir.
‎ Şematik olarak gösterirsek şekildeki gibi bir durum söz konusudur. Bu şema bize İnsanların ‎küçük bir bölümünün aydın niteliğini kazanmış olduklarını, bu aydın kişilerden de küçük bir ‎bölümünün kemale erme yoluna girmiş olduğunu gösteriyor. Merdiven Ahmet Haşim ne demiş?

‎ ‎AĞIR AĞIR ÇIKACAKSIN
BU MERDİVENLERDEN!


Bu ifadenin “aydın olmak için önce insan olmak gerekir” gibi bazı ön kabulleri içerdiği ‎görülüyor. Bu kabuller yerinde mi? Başka kabuller, savlar, görüşler de gerekli mi ?
‎ Bu kısa yazıda konuyu biraz açmaya çalışacağım. Ama benden lütfen kesin görüşler, yargılar ‎ileri sürmemi beklemeyin; ben sadece bazı yol açıcı sorular ortaya koymak niyetindeyim.
‎ ‎

II - İNSAN OLMAK

‎ Üç soru üzerinde duracağız: ‎ İnsan olmak nedir? ‎ Aydın olmak nedir? ‎ Kemale Ermek nedir?
‎ Biraz düşününce görürüz ki her üç konuda da bir nitelik veya durumdan çok, bir oluş, bir ‎süreç söz konusudur. Diğer bir deyişle asıl sorun insanı, aydını veya kamil olmayı tanımlamak ‎değil, insan, aydın veya kemal mertebesine erişmek için nasıl bir yol tutulması gerektiğini ‎aramaktır.
Acaba tanımlamak mı kolay, yol göstermek mi? Ben her ikisinin de birbirinden zor olduğunu ‎gördüğüm için doğrudan konuya girmek yerine biraz etrafında dolaşmaya çalışacağım.
‎ Mantık derslerinde şöyle tasımlar yapardık:
spaceBütün aydınlar insandır.
‎ ‎Ahmet bir aydındır.
‎ ‎O halde Ahmet bir İnsandır.
‎ Veya

spaceBütün kamil insanlar aydındır.
‎ ‎Ahmet bir kamil bir insandır.
‎ ‎O halde Ahmet bir aydındır.
‎ Her iki tasımın da her zaman pek doğru olmadığını düşünmek zorunda kaldığımız maalesef ‎çok olmuştur. Bununla beraber bu tasımlar evrensel doğruları göstermese de bireysel planda ‎her bir aydının önce insan ve her bir kamil insanın da önce hem insan hem de aydın olması ‎gerektiğine inanıyorum. Diğer bir deyişle, kamil insan olmanın gerektirdiği yükümlülükler, ‎İnsan olma nitelikleri ile Aydın olma sorumluluklarının üzerine bina edilmelidir. Bu durum ‎Venn şeması ile şöyle gösterilebilir:
Şema‎ Ne kadar kaçınsak da burada insan olmanın nitelikleri üzerinde biraz durmamız gerekiyor. ‎‎
‎ ‎
‎ İnsan, bu meçhul adlı eserinde Alexis Carrel insanın tanımı konusunda ‎şöyle diyor:
‎ Şurası açıktır ki, insanı inceleme konusu yapan bütün bilimlerin bu ana ‎kadarki kazanımları yetersiz kalmıştır ve kendimiz hakkındaki bilgilerimiz ‎hala çok basittir.
‎ ‎Alexis Carrel bu esrini 1930’larda yazmıştı. O tarihten bu bugüne kadar insan ‎bilimlerinde çok büyük ilerlemeler sağlanmış ise de bu yargı hala en geniş anlamıyla geçerli ‎bulunuyor. Bu bakımdan burada “insan nedir ?” sorusuna verilmiş yanıtlardan bir kaçını slogan ‎halinde tekrarlamakla yetineceğiz:
‎ ‎
‎₪‎İnsan iki ayaklı tüysüz bir yaratıktır.
‎ ‎₪‎‎‎İnsan toplumsal bir hayvandır.
‎ ‎₪‎İnsan evrendeki tek akıllı varlıktır.
‎ ‎₪‎İnsan duyguları olan, gülen ve ağlayan bir canlıdır.
‎ ‎₪‎İnsan eşrefi mahlukattır. ( Yaratıkların en şereflisidir)
‎ ‎₪‎İnsan Tanrının yeryüzündeki halifesidir.
‎ ‎₪‎Vs. Vs.
‎ Ben üç sayısının gizeminin ilhamıyla insanı, ‎
Düşünme gücüne,
‎ Duygulanma yeteneğine
‎ Özgür iradeye
‎ sahip bir varlık olarak tanımlamayı önermek istiyorum. ‎

DÜŞÜNME GÜCÜ

‎ Düşünme Gücü zeka, şüphe, merak anlamına gelir.
‎ ‎ŞÜPHE, görüşleri, inançları sorgulamamıza yol açar; bilgileri doğrulamaya ‎sevk eder ve dogmalardan kaçmamızı sağlar;
‎ Bunun sonucu olarak HÜR DÜŞÜNCE sahibi oluruz.
‎ ‎MERAK, bizi mantık yürüterek, gözlem yaparak, deney yaparak hakikati ‎aramaya sevk eder; bu çabalarımızın sonucu olarak DİNLER, BİLİM VE ‎FELSEFE doğmuştur.
‎ ‎ZEKA ile alet yapmamız, çevreye uymamız ve doğayı alt etmemiz mümkün ‎olur, TEKNOLOJİ bu faaliyetin sonucu olarak ortaya çıkar. ‎ ‎

DUYGULANMA YETENEĞİ

‎ Bu yeteneğimiz ise hayattaki en önemli kavramlardan biri olan SEVGİyi ‎yaratır, kişisel BEĞENİLERimizin oluşmasına neden olur ve en önemlisi ‎Tanrının veya Doğanın insanlara en büyük lütuflarından olan AŞKı duymamızı ‎sağlar. SANAT, EDEBİYAT gibi güzelliklerin kaynağı da en başta bu ‎duygulanma yeteneğimizdir. ‎

ÖZGÜR İRADE

‎ Bizleri diğer canlılardan ayıran bir başka konu da şudur. İnsanlar, içgüdülerinin değil, ‎düşünce güçleri ve duygu yeteneklerinin yönlendirmesine olanak veren ÖZGÜR İRADEye ‎sahiptirler. Özgür irade beraberinde İYİ - KÖTÜ, DOĞRU - ‎YANLIŞ, GÜNAH - SEVAP kavramlarını yaratır ki HUKUK VE ‎AHLAK SİSTEMLERİNİN HEM NEDENİ, HEM DE DAYANAĞI ÖZGÜR İRADEDİR. İşte insan, düşünce gücünün, duygu yeteneğinin ve özgür ‎iradesinin bileşimiyle oluşturulan kompleks yapıdır. Bu kompleks yapı KİŞİLİK adı ile anılır. HacıBektaş-ıVeli Kişiliğin oluşmasında kalıtımın ve çevrenin etkilerini inkâr ‎etmek mümkün değilse bile kabul etmek gerekir ki insan daha çok kendinin eseridir. ‎ ‎
Hararet nârdadır, sacda değildir,
‎ Keramet baştadır, taçta değildir,
‎ Her ne arar isen kendinde ara,
‎ Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir
‎                          Hacı Bektaş-ı Veli
‎ İnsan olmak iyi insan, doğru insan, güzel insan olmak demektir. Bu oluşun yöntemi nedir, yolu ‎nereden geçer? İşte önümüzdeki güç iş budur. Şu manzume bu soruya bir yanıtı veriyor gibi. ‎‎
‎ ‎
ahmetselcukilkan Durup durup bana sorma
‎ Bunu bilmek olay değil
‎ İnsan doğduk insan ama
‎ İnsan olmak kolay değil

Kalpten başka bir yolu yok
‎ Aşktan başka bir dalı yok
‎ Kitabı yok okulu yok
‎ İnsan olmak kolay değil

Yüreğinde sevgi yoksa
‎ Gözlerinde şefkat yoksa
‎ Dünyalar da senin olsa
‎ İnsan olmak kolay değil

Neler gördük bu dünyada
‎ Neler verdik bu uğurda
‎ Sultan olmak kolaydı da
‎ İnsan olmak kolay değil

Ahmet Selçuk İlkan

‎ ‎

III - AYDIN OLMAK

‎ Günlük yaşamımızda aydın sıfatını kolayca ve cömertçe kullanmaktayız. Bazan aydın yerine ‎eski dildeki münevver kelimesini kullananlar olduğu gibi aynı kavramı ‎entelektüel kelimesi ile ifade ettiğimiz de olur. Bu üç kelime arasında derin anlam farkları ‎bulunduğunu iddia eden yazarlar da var. Burada fazla derine inmeden bu kavramı tanımlamaya ‎ve bazı basit soruları cevaplamaya çalışacağız. Örneğin Okumuş olmak, öğrenimli olmak, ‎bilgili olmak, hatta kültürlü olmak aydın olmak anlamını taşır mı?
‎ ‎‎Son günlerde kaybettiğimiz yazar Memet Fuat, yazarlık yaşamı boyunca yazmış ‎olduğu yazılarda adı geçen kişiler hakkında kendi yazdıklarını Aydınlar Sözlüğü ‎adı altında bir kitapta toplamış, fakat bu kitap edebiyat aleminde‎ ilginç bir polemiğe neden olmuştu. ‎Örneğin eleştirmen Ferit Edgü, bir Sultan Abdülhamit'in, bir Vehbi Koç'un, bir Cem ‎Boyner'in, bir İsmail Dümbüllü'nün hiçbir ölçüte vurulmadan aydın adı altında yan yana kitaba ‎dahil edilmesini sert bir dille tenkit etmiş ve bu arada şöyle bir aydın tanımı vermişti: FeritEdgü
‎“Aydın, zihinsel üretimde bulunan, bilim, sanat, felsefe alanında doğru olarak ‎kabul edilmiş her şeyden kuşku duyan, kendisine verilmiş doğrularla değil; aklını, ‎mantığını, bilgi ve yeteneğini kullanarak doğruları araştıran ve tüm bu zihinsel ‎çabayı maddî bir karşılık beklemeden sürdüren kişidir. "
‎ Buna karşılık Memet Fuat, kendi yaklaşımını şu sözlerle savunuyor:
‎ ‎MemetFuat
‎ ‎Ferit Edgü’nün tanımına göre pek az insan ''aydın" diye ‎anılabilir. Benim kafamda tek bir aydın tanımı yok. Ferit Edgü gibi dar çerçeveli ‎bir aydın tanımı da benimsenebilir, sıradan bir sözlüğün çok geniş çerçeveli bir ‎aydın tanımı da.. Bana göre Çeşitli alanlarda öğrenimi, bilgisi, görgüsü olan ‎herkes aydındır. Daha sonra bunların arasından seçkin aydınlar çıkar. Örnekse ‎Sabahattin Eyüboğlu seçkin bir aydındı. Aziz Nesin öncü bir aydındı. Behice ‎Boran devrimci bir aydındı. Ama genel anlamda ''aydınlar" dediğimiz zaman bu ‎seçkin aydınlarla birlikte sıradan aydınları da anmış oluruz..
‎ ‎Memet Fuat’ın yaklaşımı halk arasında aydın kelimesine verilen anlama çok yakın ‎düşmektedir. Bununla beraber, konu hakkında görüş ileri süren fikir adamlarının daha çok Ferit Edgü’nünkine benzer görüşleri benimsediklerini görmekteyiz.
‎ Örneğin geçenlerde İstanbul Üniversitesince düzenlenen “Aydınlanma Söyleşileri” ‎‎çerçevesinde konuşan Yekta Güngör Özden
Yekta GüngöÖzden
Aydın olmak diplomayla olmaz. Profesörmüş, partisinin amblemi ‎ampulmüş, yıldızmış hiç önemli değil. Aydın aymaz değildir.
” diyor.

Buradaki siyasal dokundurmayı bir tarafa bırakalım ve başka bir iki tanıma daha bakalım. ‎Mesela Cemil Meriç’in aydın olmak konusunda görüşü şöyle :
‎ ‎
Yekta GüngöÖzden Aydın olmak için önce insan olmak lazım. ... Aydın, kendi ‎kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: "uyanık bir şuur, ‎tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs. " ‎‎


Cumhuriyet Gazetesindeki sütununun başlığı Aydınlanma olan Emre Kongar “2003 Yılında Aydın Olmak” başlıklı yazısında şu ‎tanımı veriyor:
‎ ‎
Yekta GüngöÖzden Aydın, içinde yaşadığı toplumu, bağımsız bir görüş açısıyla ‎sorgulayan kişidir. Bu "bağımsızlık", sadece mevcut toplumsal ya da ekonomik ‎veya siyasal iktidardan değil, aynı zamanda toplumun egemen ideolojisinden de ‎bağımsızlık (dır)
‎ Daha pek çok kişi konu üzerinde durmuş ve tanımlar vermiş ise de yukardaki tanımlarda yer ‎olan önemli noktaları belirtmek ve özetlemek bizim amacımızı sağlamaya yetecektir sanırız. ‎‎
‎ Aydın sıfatını vereceğimiz kişi öncelikle yukarda açıkladığımız İnsan tanımına uyan ‎bir insan olmalıdır. Tanrının verdiği düşünme gücünü kuşkucu ve akılcı bir ‎yaklaşımla kullanmalı, önyargılardan ve dogmalardan kurtulmalı, uyanık bir bilince ‎ve düşünme alışkanlığına sahip olmalıdır. Yaşamı, yaşam ötesinı, insanı, toplumu, ‎doğayı, çevreyi, evreni hasbî bir merakla, yani maddi bir kazanç düşünmeden ‎öğrenmeye, bütünsel görüşler oluşturmaya çalışmalıdır. Gerek incelemelerinde ve ‎gerek görüş ve düşüncelerinde bireyselliğini ve bağımsızlığını korumalı ve aydın ‎olmanın sorumluluğunu duymalı ve buna göre hareket etmelidir.
‎ Oldukça kapsayıcı olduğunu düşündüğüm bu özette yer alan önemli noktaları bir elemeye daha ‎tabi tutarsak aydın tanımını akılda daha iyi kalabilecek üç ana temele indirgeyebiliriz:
‎ ‎Akılcılık,
‎ Bağımsızlık
‎ Sorumluluk.

‎ Burada akılcılık ve bağımsızlık kavramları üzerinde durmaya fazla gerek olmadığını ‎sanıyorum. Buna karşılık aydın olmanın insana yüklediği bir sorumluluk olup olmadığı, böyle bir ‎sorumluluk varsa, bunun içeriğinin ve doğurduğu sonuçların ne olduğu tartışılmalıdır.
‎ Baştan belirteyim ki ben aydınların böyle bir sorumluğu olduğuna inanıyorum ve diyorum ki: ‎‎
Aydınlar veya aydın olduğunu düşünen kişiler, eriştikleri bu mertebenin ‎çok az insana nasip olduğunu görmeli ve bu ayrıcalığı, Tanrının bir lütfu, ya da toplumun bir ‎armağanı olarak kabul ederek karşılığını ödemeye çalışmalıdırlar. Çünkü insanlık ancak bu ‎şekilde ilerleyebilecektir.
‎ ‎₪Bu sorumluluğun birincil öğesi aydının kendisine karşı sorumluluğudur: ‎Aydın önce kendini aydınlatmalıdır. Bunun için görüş ve düşüncelerini önyargılardan, ‎klişelerden arındırarak kendi öz düşünce ve görüşlerini saptamaya çalışmalıdır. Bu görüş ve ‎düşüncelerin mutlaka özgün görüş ve düşünceler olması gerekmez; yeter ki aydın bu görüş ve ‎düşüncelere, kendi zihni faaliyeti ile özümseyerek erişmiş olsun.
‎ ‎₪Aydının ikinci derecedeki sorumluluğunun toplumu aydınlatmak olduğunu ‎düşünüyorum. Aydın bu görevi, yeteneğine, toplumdaki konumuna, olanaklarına göre çeşitli ‎şekillerde yerine getirebilir. Önemli olan böyle bir sorumluluğu olduğunun bilincine varması ‎ve elinden geleni yapmasıdır.
‎ Bazıları, aydınların sorumluluğunun aydınlanma ve aydınlatma ile sınırlı olduğunu ileri ‎sürebilirler. Oysa aydına bahşedilmiş olan ayrıcalığın karşılığının diğer bazı ‎eylemlerle de ödenmesi gerekir. Örneğin, en basitinden çevrenin tahrip ‎edilmekte olmasının İnsanlığın geleceği için büyük bir tehlike oluşturduğunu gören bir aydın, ‎ellerini ovuşturup oturmamalıdır. Doğaldır ki, kişinin siyasal görüşlerine, dinî veya felsefî ‎inançlarına ya da ideolojisine göre bu eylemlerin konusu, yöntemi ve türleri değişiklik ‎gösterecektir. Bununla beraber insan hakları ve fikir özgürlüğü ile ilgili ‎konuların her halükârda eylem görevleri içinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Bununla ‎beraber aydın, sorumluluğunun önce içinde bulunduğu topluma karşı olduğunu bilmeli yani ulusalcı olmalı ama insan olmak dolayısı ile bütün insanlığı kapsayan bir tutum ve ‎davranış içinde olmalı yani evrensel düşünmelidir. ‎

IV - KEMALE ERMEK

‎ Önceki iki bölümde insan olmanın nitelikleri ve aydın olmanın sorumlulukları hakkında dilimin ‎döndüğünce bazı açıklamalarda bulunmuştum. Şimdi Kemale Erme’de bu iki aşamadan ‎sonra kazanılacak özellik, nitelik ve yükümlülükler üzerinde durmaya ‎çalışacağım. ‎ Yukardaki Şema 1‘e tekrar bakalım. Orada da ifade edildiği gibi bu şema kemale ermenin ‎sağlayacağı kazanımların insan olma nitelikleri ile Aydın olma sorumluluklarının üzerine bina ‎edilmesi gerektiğini gösteriyor. Gerçekten, kemale ermek, insan ve aydın olmanın içerdiği ‎özellik, nitelik ve gereklikler dışında ek bazı özelliklere, niteliklere sahip olmak yeni bazı ‎görevler yüklenmek anlamını taşıyor mu? Öyleyse bu ek özellik, nitelikler nelerdir? Bu nitelik ‎ve özelliklere nasıl ulaşılır? bunun yolu ve yöntemi nedir?
‎ Son sorudan başlayalım. ‎

Yol ve Yöntem

‎ Kemale ermenin pek çok yolu ve yöntemi var gibi görünse de son tahlilde bu yol ve ‎yöntemlerin hepsinin bir tek kaynağı, çıkış yeri vardır: Tefekkür, (Teemmül, Düşünceye Dalmak) ‎‎(Contemplation) ( Reflexion, Meditation). Daha açık bir ifadeyle insan, varlık, yaşam, ölüm hakkında ‎düşünmek, Anlamaya çalışmaktır.
‎ Bu zihin faaliyetini kişi yalnız başına kendi merak ve isteğine uyarak yürütebileceği gibi, ‎tarikat, dernek, topluluk gibi oluşumlara intisap ederek, rehberliğine dayanarak da ‎başarmaya çalışabilir.
‎ Ezoterik bir oluşuma ait eski bir metinde kamil insanın özellikleri birer kelimeyle harf ‎sırasına göre şöyle veriliyor: ‎
‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎
Akılcı‎ Hakikat ‎Sever‎ Öğrenimli
Alçak Gönüllü‎ Hoşgörülü‎ Nazik
Bağışlayıcı‎ Ilımlı‎ Ölçülü
Bilge‎ İçtenlikli‎ Şefkatli
Çalışkan‎ İlerici‎ Temiz Kalpli
Doğru Sözlü‎ İnsancıl‎ Tutkularını ‎Yenmiş
Eli Açık‎ İyilik Sever‎ Yumuşak
Erdemli‎ Komplekssiz ‎ Yüreği Sevgi Dolu
Eşitlikçi‎ Merhametli‎ ‎
Diğer taraftan birçok ezoterik oluşumda müntesiplere doğrudan veya dolaylı olarak çeşitli ‎öğütler, yol göstermeler, uyarılar, tembihler şeklinde açıklanır, yükümlülüklerden söz edilir: ‎Aşağıdaki böyle bir davranış önerileri listesi yer almaktadır: ‎ ‎ ‎
‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎‎‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎ ‎‎
Adaletten ayrılma‎ İsteklerini görevinin gereğine ‎uydur
Bağnaz olma ‎ Zorda kalanların yardımına ‎koş
Cahillik ve taassupla ‎savaş‎ Kendini yücelt
Hak ve adaletten yana ol ‎‎‎ Kusur işlememeye çalış
Hakikati ara‎ Ölümün hayali karşısında kendini yokla ‎‎
Hayatta her adımını akıllıca ‎at‎ Peşin hükümle hareket etme
Her zaman her kötülüğe ‎karşı koy‎ Samimî ve dürüst ol
Hırslarını ‎sınırlandır‎ Sır sakla
Hoşgörülü ol‎ Toplumun ahenkli düzenini sağlamak için ‎çalış
İnsanları sev ‎ Yasalara itaat et
İnsanların mutluluğuna çalış‎ Zenginliklerini hayır işleri için, toplum ‎yararına ‎kullan
İnsanlığın yararına çalış‎--
‎ ‎ ‎ ‎

V - SÖZÜN ÖZÜ

‎ Kısaca ifae edersek kemale ermenin yolu önce iyi insan olmak özellik ve niteliklerini ‎kazanmak, sonra da aydınlardan yerine getirmeleri beklenen yükümlülükleri üstlenmekten ‎geçmektedir
‎ Diğer taraftan gerek iyi bir insan olmanın ve gerek aydın bir kişiliğe erişmenin bir durum ‎değil bir süreç daha doğrusu bir amaç olduğunu, tümüyle gerçekleşmesi herkese nasip ‎olmayan bir amaç, bitmeyen bir sürecin söz konusu olduğunu unutmamalıyız.
Aşık Veysel’in ‎dediği gibi:
UZUN İNCE BİR YOLDAYIZ!