Bütün kamil insanlar aydındır.
Ahmet bir kamil bir insandır.
O halde Ahmet bir aydındır.
Her iki tasımın da her zaman pek doğru olmadığını düşünmek zorunda kaldığımız maalesef çok olmuştur. Bununla beraber bu tasımlar evrensel doğruları göstermese de bireysel planda her bir aydının önce insan ve her bir kamil insanın da önce hem insan hem de aydın olması gerektiğine inanıyorum. Diğer bir deyişle, kamil insan olmanın gerektirdiği yükümlülükler, İnsan olma nitelikleri ile Aydın olma sorumluluklarının üzerine bina edilmelidir. Bu durum Venn şeması ile şöyle gösterilebilir:
Ne kadar kaçınsak da burada insan olmanın nitelikleri üzerinde biraz durmamız gerekiyor.
İnsan, bu meçhul adlı eserinde
Alexis Carrel insanın tanımı konusunda şöyle diyor:
Şurası açıktır ki, insanı inceleme konusu yapan bütün bilimlerin bu ana kadarki kazanımları yetersiz kalmıştır ve kendimiz hakkındaki bilgilerimiz hala çok basittir.
Alexis Carrel bu esrini 1930’larda yazmıştı. O tarihten bu bugüne kadar insan bilimlerinde çok büyük ilerlemeler sağlanmış ise de bu yargı hala en geniş anlamıyla geçerli bulunuyor. Bu bakımdan burada “insan nedir ?” sorusuna verilmiş yanıtlardan bir kaçını slogan halinde tekrarlamakla yetineceğiz:
₪İnsan iki ayaklı tüysüz bir yaratıktır.
₪İnsan toplumsal bir hayvandır.
₪İnsan evrendeki tek akıllı varlıktır.
₪İnsan duyguları olan, gülen ve ağlayan bir canlıdır.
₪İnsan eşrefi mahlukattır. ( Yaratıkların en şereflisidir)
₪İnsan Tanrının yeryüzündeki halifesidir.
₪Vs. Vs.
Ben üç sayısının gizeminin ilhamıyla insanı,
Düşünme gücüne,
Duygulanma yeteneğine
Özgür iradeye
sahip bir varlık olarak tanımlamayı önermek istiyorum.
DÜŞÜNME GÜCÜ
Düşünme Gücü zeka, şüphe, merak anlamına gelir.
ŞÜPHE, görüşleri, inançları sorgulamamıza yol açar; bilgileri doğrulamaya sevk eder ve dogmalardan kaçmamızı sağlar;
Bunun sonucu olarak
HÜR DÜŞÜNCE sahibi oluruz.
MERAK, bizi mantık yürüterek, gözlem yaparak, deney yaparak hakikati aramaya sevk eder; bu çabalarımızın sonucu olarak
DİNLER, BİLİM VE FELSEFE doğmuştur.
ZEKA ile alet yapmamız, çevreye uymamız ve doğayı alt etmemiz mümkün olur,
TEKNOLOJİ bu faaliyetin sonucu olarak ortaya çıkar.
DUYGULANMA YETENEĞİ
Bu yeteneğimiz ise hayattaki en önemli kavramlardan biri olan
SEVGİyi yaratır, kişisel
BEĞENİLERimizin oluşmasına neden olur ve en önemlisi Tanrının veya Doğanın insanlara en büyük lütuflarından olan
AŞKı duymamızı sağlar.
SANAT, EDEBİYAT gibi güzelliklerin kaynağı da en başta bu duygulanma yeteneğimizdir.
ÖZGÜR İRADE
Bizleri diğer canlılardan ayıran bir başka konu da şudur. İnsanlar, içgüdülerinin değil, düşünce güçleri ve duygu yeteneklerinin yönlendirmesine olanak veren ÖZGÜR İRADEye sahiptirler. Özgür irade beraberinde
İYİ - KÖTÜ,
DOĞRU - YANLIŞ,
GÜNAH - SEVAP kavramlarını yaratır ki
HUKUK VE AHLAK SİSTEMLERİNİN HEM NEDENİ, HEM DE DAYANAĞI ÖZGÜR İRADEDİR. İşte i
nsan, düşünce gücünün, duygu yeteneğinin ve özgür iradesinin bileşimiyle oluşturulan kompleks yapıdır. Bu kompleks yapı
KİŞİLİK adı ile anılır.
Kişiliğin oluşmasında kalıtımın ve çevrenin etkilerini inkâr etmek mümkün değilse bile kabul etmek gerekir ki insan daha çok kendinin eseridir.
Hararet nârdadır, sacda değildir,
Keramet baştadır, taçta değildir,
Her ne arar isen kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir
Hacı Bektaş-ı Veli
İnsan olmak iyi insan, doğru insan, güzel insan olmak demektir. Bu oluşun yöntemi nedir, yolu nereden geçer? İşte önümüzdeki güç iş budur. Şu manzume bu soruya bir yanıtı veriyor gibi.
Durup durup bana sorma
Bunu bilmek olay değil
İnsan doğduk insan ama
İnsan olmak kolay değil
Kalpten başka bir yolu yok
Aşktan başka bir dalı yok
Kitabı yok okulu yok
İnsan olmak kolay değil
Yüreğinde sevgi yoksa
Gözlerinde şefkat yoksa
Dünyalar da senin olsa
İnsan olmak kolay değil
Neler gördük bu dünyada
Neler verdik bu uğurda
Sultan olmak kolaydı da
İnsan olmak kolay değil
Ahmet Selçuk İlkan
III - AYDIN OLMAK
Günlük yaşamımızda aydın sıfatını kolayca ve cömertçe kullanmaktayız. Bazan aydın yerine eski dildeki
münevver kelimesini kullananlar olduğu gibi aynı kavramı entelektüel kelimesi ile ifade ettiğimiz de olur. Bu üç kelime arasında derin anlam farkları bulunduğunu iddia eden yazarlar da var. Burada fazla derine inmeden bu kavramı tanımlamaya ve bazı basit soruları cevaplamaya çalışacağız. Örneğin Okumuş olmak, öğrenimli olmak, bilgili olmak, hatta kültürlü olmak aydın olmak anlamını taşır mı?
Son günlerde kaybettiğimiz yazar
Memet Fuat, yazarlık yaşamı boyunca yazmış olduğu yazılarda adı geçen kişiler hakkında kendi yazdıklarını
Aydınlar Sözlüğü adı altında bir kitapta toplamış, fakat bu kitap edebiyat aleminde
ilginç bir polemiğe neden olmuştu. Örneğin eleştirmen
Ferit Edgü, bir Sultan Abdülhamit'in, bir Vehbi Koç'un, bir Cem Boyner'in, bir İsmail Dümbüllü'nün hiçbir ölçüte vurulmadan aydın adı altında yan yana kitaba dahil edilmesini sert bir dille tenkit etmiş ve bu arada şöyle bir aydın tanımı vermişti:
“Aydın, zihinsel üretimde bulunan, bilim, sanat, felsefe alanında doğru olarak kabul edilmiş her şeyden kuşku duyan, kendisine verilmiş doğrularla değil; aklını, mantığını, bilgi ve yeteneğini kullanarak doğruları araştıran ve tüm bu zihinsel çabayı maddî bir karşılık beklemeden sürdüren kişidir. "
Buna karşılık
Memet Fuat, kendi yaklaşımını şu sözlerle savunuyor:
Ferit Edgü’nün tanımına göre pek az insan ''aydın" diye anılabilir. Benim kafamda tek bir aydın tanımı yok. Ferit Edgü gibi dar çerçeveli bir aydın tanımı da benimsenebilir, sıradan bir sözlüğün çok geniş çerçeveli bir aydın tanımı da.. Bana göre Çeşitli alanlarda öğrenimi, bilgisi, görgüsü olan herkes aydındır. Daha sonra bunların arasından seçkin aydınlar çıkar. Örnekse Sabahattin Eyüboğlu seçkin bir aydındı. Aziz Nesin öncü bir aydındı. Behice Boran devrimci bir aydındı. Ama genel anlamda ''aydınlar" dediğimiz zaman bu seçkin aydınlarla birlikte sıradan aydınları da anmış oluruz..
Memet Fuat’ın yaklaşımı halk arasında aydın kelimesine verilen anlama çok yakın düşmektedir. Bununla beraber, konu hakkında görüş ileri süren fikir adamlarının daha çok
Ferit Edgü’nünkine benzer görüşleri benimsediklerini görmekteyiz.
Örneğin geçenlerde İstanbul Üniversitesince düzenlenen “
Aydınlanma Söyleşileri” çerçevesinde konuşan
Yekta Güngör Özden
Aydın olmak diplomayla olmaz. Profesörmüş, partisinin amblemi ampulmüş, yıldızmış hiç önemli değil. Aydın aymaz değildir.
” diyor.
Buradaki siyasal dokundurmayı bir tarafa bırakalım ve başka bir iki tanıma daha bakalım. Mesela
Cemil Meriç’in aydın olmak konusunda görüşü şöyle :
Aydın olmak için önce insan olmak lazım. ... Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: "uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs. "
Cumhuriyet Gazetesindeki sütununun başlığı
Aydınlanma olan
Emre Kongar “2003 Yılında Aydın Olmak” başlıklı yazısında şu tanımı veriyor:
Aydın, içinde yaşadığı toplumu, bağımsız bir görüş açısıyla sorgulayan kişidir. Bu "bağımsızlık", sadece mevcut toplumsal ya da ekonomik veya siyasal iktidardan değil, aynı zamanda toplumun egemen ideolojisinden de bağımsızlık (dır)
Daha pek çok kişi konu üzerinde durmuş ve tanımlar vermiş ise de yukardaki tanımlarda yer olan önemli noktaları belirtmek ve özetlemek bizim amacımızı sağlamaya yetecektir sanırız.
Aydın sıfatını vereceğimiz kişi öncelikle yukarda açıkladığımız İnsan tanımına uyan bir insan olmalıdır. Tanrının verdiği düşünme gücünü kuşkucu ve akılcı bir yaklaşımla kullanmalı, önyargılardan ve dogmalardan kurtulmalı, uyanık bir bilince ve düşünme alışkanlığına sahip olmalıdır. Yaşamı, yaşam ötesinı, insanı, toplumu, doğayı, çevreyi, evreni hasbî bir merakla, yani maddi bir kazanç düşünmeden öğrenmeye, bütünsel görüşler oluşturmaya çalışmalıdır. Gerek incelemelerinde ve gerek görüş ve düşüncelerinde bireyselliğini ve bağımsızlığını korumalı ve aydın olmanın sorumluluğunu duymalı ve buna göre hareket etmelidir.
Oldukça kapsayıcı olduğunu düşündüğüm bu özette yer alan önemli noktaları bir elemeye daha tabi tutarsak aydın tanımını akılda daha iyi kalabilecek üç ana temele indirgeyebiliriz:
Akılcılık,
Bağımsızlık
Sorumluluk.
Burada akılcılık ve bağımsızlık kavramları üzerinde durmaya fazla gerek olmadığını sanıyorum. Buna karşılık aydın olmanın insana yüklediği bir sorumluluk olup olmadığı, böyle bir sorumluluk varsa, bunun içeriğinin ve doğurduğu sonuçların ne olduğu tartışılmalıdır.
Baştan belirteyim ki ben aydınların böyle bir sorumluğu olduğuna inanıyorum ve diyorum ki:
Aydınlar veya aydın olduğunu düşünen kişiler, eriştikleri bu mertebenin çok az insana nasip olduğunu görmeli ve bu ayrıcalığı, Tanrının bir lütfu, ya da toplumun bir armağanı olarak kabul ederek karşılığını ödemeye çalışmalıdırlar. Çünkü insanlık ancak bu şekilde ilerleyebilecektir.
₪Bu sorumluluğun birincil öğesi
aydının kendisine karşı sorumluluğudur: Aydın önce kendini aydınlatmalıdır. Bunun için görüş ve düşüncelerini önyargılardan, klişelerden arındırarak kendi öz düşünce ve görüşlerini saptamaya çalışmalıdır. Bu görüş ve düşüncelerin mutlaka özgün görüş ve düşünceler olması gerekmez; yeter ki aydın bu görüş ve düşüncelere, kendi zihni faaliyeti ile özümseyerek erişmiş olsun.
₪Aydının ikinci derecedeki sorumluluğunun
toplumu aydınlatmak olduğunu düşünüyorum. Aydın bu görevi, yeteneğine, toplumdaki konumuna, olanaklarına göre çeşitli şekillerde yerine getirebilir. Önemli olan böyle bir sorumluluğu olduğunun bilincine varması ve elinden geleni yapmasıdır.
Bazıları, aydınların sorumluluğunun aydınlanma ve aydınlatma ile sınırlı olduğunu ileri sürebilirler. Oysa
aydına bahşedilmiş olan ayrıcalığın karşılığının diğer bazı eylemlerle de ödenmesi gerekir. Örneğin, en basitinden çevrenin tahrip edilmekte olmasının İnsanlığın geleceği için büyük bir tehlike oluşturduğunu gören bir aydın, ellerini ovuşturup oturmamalıdır. Doğaldır ki, kişinin siyasal görüşlerine, dinî veya felsefî inançlarına ya da ideolojisine göre bu eylemlerin konusu, yöntemi ve türleri değişiklik gösterecektir. Bununla beraber
insan hakları ve fikir özgürlüğü ile ilgili konuların her halükârda eylem görevleri içinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Bununla beraber aydın, sorumluluğunun önce içinde bulunduğu topluma karşı olduğunu bilmeli yani
ulusalcı olmalı ama insan olmak dolayısı ile bütün insanlığı kapsayan bir tutum ve davranış içinde olmalı yani
evrensel düşünmelidir.
IV - KEMALE ERMEK
Önceki iki bölümde insan olmanın nitelikleri ve aydın olmanın sorumlulukları hakkında dilimin döndüğünce bazı açıklamalarda bulunmuştum. Şimdi
Kemale Erme’de bu iki aşamadan sonra kazanılacak özellik, nitelik ve yükümlülükler üzerinde durmaya çalışacağım.
Yukardaki Şema 1‘e tekrar bakalım. Orada da ifade edildiği gibi bu şema kemale ermenin sağlayacağı kazanımların insan olma nitelikleri ile Aydın olma sorumluluklarının üzerine bina edilmesi gerektiğini gösteriyor. Gerçekten, kemale ermek, insan ve aydın olmanın içerdiği özellik, nitelik ve gereklikler dışında ek bazı özelliklere, niteliklere sahip olmak yeni bazı görevler yüklenmek anlamını taşıyor mu? Öyleyse bu ek özellik, nitelikler nelerdir? Bu nitelik ve özelliklere nasıl ulaşılır? bunun yolu ve yöntemi nedir?
Son sorudan başlayalım.
Yol ve Yöntem
Kemale ermenin pek çok yolu ve yöntemi var gibi görünse de son tahlilde bu yol ve yöntemlerin hepsinin bir tek kaynağı, çıkış yeri vardır: Tefekkür, (Teemmül, Düşünceye Dalmak) (Contemplation) ( Reflexion, Meditation). Daha açık bir ifadeyle insan, varlık, yaşam, ölüm hakkında düşünmek, Anlamaya çalışmaktır.
Bu zihin faaliyetini kişi yalnız başına kendi merak ve isteğine uyarak yürütebileceği gibi, tarikat, dernek, topluluk gibi oluşumlara intisap ederek, rehberliğine dayanarak da başarmaya çalışabilir.
Ezoterik bir oluşuma ait eski bir metinde kamil insanın özellikleri birer kelimeyle harf sırasına göre şöyle veriliyor:
Akılcı | Hakikat Sever | Öğrenimli |
Alçak Gönüllü | Hoşgörülü | Nazik |
Bağışlayıcı | Ilımlı | Ölçülü |
Bilge | İçtenlikli | Şefkatli |
Çalışkan | İlerici | Temiz Kalpli |
Doğru Sözlü | İnsancıl | Tutkularını Yenmiş |
Eli Açık | İyilik Sever | Yumuşak |
Erdemli | Komplekssiz | Yüreği Sevgi Dolu |
Eşitlikçi | Merhametli | |
Diğer taraftan birçok ezoterik oluşumda müntesiplere doğrudan veya dolaylı olarak çeşitli öğütler, yol göstermeler, uyarılar, tembihler şeklinde açıklanır, yükümlülüklerden söz edilir: Aşağıdaki böyle bir davranış önerileri listesi yer almaktadır:
Adaletten ayrılma | İsteklerini görevinin gereğine uydur |
Bağnaz olma | Zorda kalanların yardımına koş |
Cahillik ve taassupla savaş | Kendini yücelt |
Hak ve adaletten yana ol | Kusur işlememeye çalış |
Hakikati ara | Ölümün hayali karşısında kendini yokla |
Hayatta her adımını akıllıca at | Peşin hükümle hareket etme |
Her zaman her kötülüğe karşı koy | Samimî ve dürüst ol |
Hırslarını sınırlandır | Sır sakla |
Hoşgörülü ol | Toplumun ahenkli düzenini sağlamak için çalış |
İnsanları sev | Yasalara itaat et |
İnsanların mutluluğuna çalış | Zenginliklerini hayır işleri için, toplum yararına kullan |
İnsanlığın yararına çalış | -- |
V - SÖZÜN ÖZÜ
Kısaca ifae edersek kemale ermenin yolu önce iyi insan olmak özellik ve niteliklerini kazanmak, sonra da aydınlardan yerine getirmeleri beklenen yükümlülükleri üstlenmekten geçmektedir
Diğer taraftan gerek iyi bir insan olmanın ve gerek aydın bir kişiliğe erişmenin bir durum değil bir süreç daha doğrusu bir amaç olduğunu, tümüyle gerçekleşmesi herkese nasip olmayan bir amaç, bitmeyen bir sürecin söz konusu olduğunu unutmamalıyız.
Aşık Veysel’in dediği gibi:
UZUN İNCE BİR YOLDAYIZ!