Neden bazı insanlar sağcı diğer bazı insanlar ise solcu olur?
Niye bazı insanlar koyu dindar olur da bazı insanlar için dinin pek önemi yoktur?
İnanmak tanrı vergisi bir özellik midir?
Güvenilir bilginin temeli akıl mıdır, sezgi midir ?
Bütün bu soruların cevabının inanç olgusunda yattığını düşünüyorum. Onun için bu konuya burada şöyle bir bakacağım.
İnanç kavramı üzerinde geçen yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan iki bilim dalında çok ilginç çalışmalar yapıldığı anlaşılıyor. Bu iki bilim dalından biri, evrim kuramı ile ilgili olup evrimsel bilimler (
evolutionary sciences) genel adı atında toplanani disiplinlerdir. Diğerine ise Bilişsel Bilim (
Cognitive Science)
(*) .
adı veriliyor.
Öğrenimim itibariyle her iki bilim dalına da çok uzak olduğum halde bu alanlardaki gelişmelere zaman zaman eğilmekten kendimi alamıyorum. Son olarak inançlar ve bilgi konusunda yayınlanan bazı basitleştirilmiş (
vülgarize) yayınlar dikkatimi çekti. Bu yazıda becerebildiğim kadar bunlardan bazı aktarmalar yapacağım. Umarım çok yanlış şeyler yazmam ve çok bulanık olmam.
Başta da yazdığım gibi konum inanç, ama inanç kavramına tümden aydınlık getirmek gibi boyumu aşan bir işe girişmeyeceğim; amacım sadece bu konuda merak ettiklerimi ortaya döküp, sorular sormak olacak. Örneğin:
- Niye bazı görüşleri kanıt ı olup olmadığına pek önem vermeden gerçek olarak kabul ederiz?
- Çoğu kez doğru olduğunu düşündüğümüz bir görüşün altında ne gibi varsayımlar yattığını niçin hiç aklımıza getirmeyiz?
- Peki, neyin doğru veya gerçek, neyin eğri veya yanlış olduğuna dair kanaatlerimize, inanışlarımıza nasıl erişiriz?
Örneğin çevremizdeki insanlarla ilişkilerimiz hakkında veya paramızı harcarken verdiğimiz
kararlarla ilgili olarak, ya da günümüzün siyasal olaylarda doğruyu yanlıştan nasıl ayırt ederiz?
- Peki insanlar bir kere sahiplendikleri bir görüşü, kanaati ömürleri boyunca hiç değiştirmezler mi?
- Çok sevdiğiniz ama sizinle taban tabana zıt bir siyasal görüşe sahip olan bir dostunuzu bin dereden su getirdiğiniz halde bu görüşünden döndüremediğiniz oldu mu?
- Toplumda bazan topluca görüş değiştirmeler olur mu?
Görüldüğü gibi sorular o kadar çok ve çeşitli ki bu konuşmada cevaplamaya teşebbüs dahi etmeyeceğim.
Bununla beraber Anayasa referandumu sırasında “Yetmez ama evet” sloganı ile ortaya çıkan tutucu liberallerin (veya liberal tutucuların) bugün sahiplendikleri görüşlere bakılınca son sorunun cevabını hepimiz gayet güzel almış olduk.
Geçenlerde böyle bir görüş değiştirmeye ben bizzat şahit oldum ve halâ yaşadığım şokun etkisi altındayım:
Birkaç yıl aynı odayı paylaştığım çalışma arkadaşım ünlü bir cemaat lideri Hoca Efendiye tutkunluk derecesinde inanır, bu uğurda adeta cihat yaparcasına çalışırdı. Birbirimizin görüşüne saygı duyup, pek tartışmaya girmediğimiz için aramızda yakın bir dostluk bile oluşmuştu.
Şimdi ikimiz de emekli olduğumuz için uzun zamandır görüşemiyorduk. Yerel seçimlerden bir hafta önce beni telefonla arayıp hatırımı sordu. Biraz sohbet ettik. Bu arada, daha çok onu memnun etmek için, Hoca Efendi’den söz açmak istedim. Fakat hemen bin pişman oldum. Çünkü sevgili dostum Baş???’ın bütün demagojisini sonuna kadar yutmuş, sanki din değiştirmiş gibi olmuştu. Bütün mühtedilere yani din değiştirenlere özgü bir hararet ve kızgınlıkla, hem Hoca Efendiye hem de onun adıyla anılan topluluğa demediğini bırakmadı.
Hem yaklaşan seçimler bakımından ifade ettiği anlamı düşünerek, hem de bir insanın bir bağnazlıktan başka bir aşırılığa savrulduğunu somut olarak gördüğüm için bu olay zihnimi çok meşgul etti.
Oysa hatırlamalıydım ki bazı düşünürlere göre zaten insanlar inançlarını edinme sürecinde pek
samimî ve dürüst davranmazlar. Bu yüzden de kolayca görüş değiştirebilirler. İşte hepimizin yakından tanıdığımız üç düşünürün konuya üç değişik açıdan yaklaşan görüşleri:
Nietzsche, “sahip olduğumuz inanışların çoğunu içinde bulunduğumuz toplumsal gruba aykırı düşmemek için benimseriz” der.
Marx’ın kurduğu sistemde her toplumsal sınıfın kendine özgü menfaatleri vardır ve bu sistemde her toplumsal sınıf, sınıfsal menfaatlerinin haklı olduğu görüşündedirler. Bu görüşe uzun veya kısa bir
kendi kendini ikna süreci yaşayarak erişirler. Yani sınıf bilincinin oluşumuna böyle yapay bir yoldan varılır.
Frued ise başka bir dünyanın insanıdır. Ona göre insanları içgüdüsel ihtiyaçları yönetir. Kişinin objektif olmayan ve onu çoğu kez yanlış yola sevk eden öz benliği, yani inanç kümesi kendi onun öz yaşamında “öğrendiği” bu ihtiyaçlar sayesinde oluşur. Yani inançların edinilmesinde yine pek dobra olmayan öğeler rol oynamaktadır.
Kavramlar
Biraz önceki açıklamalarda geçen inanç, inanış, kanaat gibi sözcüklerin sürekli aynı anlamda kullanılmadığını fark etmişsizdir. Bu yüzden daha fazla ilerlemeden kavramlar ve terimler üzerine eğilmek yararlı olacak.
Öncelikle dille ilgili bir zorluğa değinmek gerekiyor: Bütün dillerde olduğu gibi Türkçemizde de bir sözcük sadece tek bir anlamda kullanılmaz; aynı sözcük birden çok kavramın karşılığı olabilir. Diğer taraftan bir kavram da her zaman aynı sözcükle karşılanmaz, bir kavramı anlatmak için birden çok sözcük kullanılabilir.
Bu konuşmada geçecek
Olgu, Kanaat, İnanç, Bilgi kavramları için de aynı durum söz konusudur. Bu kavramlar için kullanılan sözcüklerin anlamdaşlarını parantez içinde vererek ve mümkün olduğu kadar tutarlı olmaya özen göstererek konuyu gereğinden fazla bulanık yapmamaya çalışacağım.
Olgu (
Vakıa=fact), doğrulanabilir, doğruluğu kanıtlanabilir önermedir. Kanıtlara bakarak bir önermenin doğru veya yanlış olduğunu saptayabiliriz. Bu ya fiilen gözlem yapılmak suretiyle ya da güvenilir bir kaynağa başvurmak yoluyla sağlanabilir. Bu işleme
doğrulama adı verilir ve tarihler, rakamlar, tanıklıklar söz konusu olur. Bir olgu ile ilgili ölçmelerin, kayıtların, anıların, ifadelerin doğru olduğu ispatlanabildiği takdirde o olgunun da doğru olduğu ortaya çıkar. Bu yüzden artık o olgu tartışma konusu yapılmamalıdır.
Bir görüşün veya iddianın doğruluğunun ortaya konulmasında olgular en önemli dayanaklardır. Bununla beraber bir iddiayı kanıtlama bağlamında, olgu tek başına, fazla bir anlam ifade etmez, onu tam yerinde ve doğru bir mantık yürütmek ve çıkan sonuçları ortaya koymak gerekir.
Kanaat (
Görüş=kanı=opinion) olgulara dayanan bir önerme veya düşüncedir. Olgulara dayanılarak dürüstçe çıkarılan veya erişilen sonuç şeklinde de tanımlanabilir.
Kanaatlerin hep aynı kalmadığı, çoğu kez değiştiği görülür. Bu değişiklikler bazan kanaatin oluşumuna dayanak olan olay ve durumların değişmesi ile vuku bulur. Bazan da konu aynı, kanıtlar da aynı kaldığı halde, kanıtların yorumunda bir değişiklik olduğu için kişi görüşünü değiştirir.
İnanç bir kanaati özümsemek ve benimsemektir, kişinin bir görüşü doğru ve gerçek olarak kabul etmesidir. Diğer bir deyişle inanç kişiyle ilgili bir durumdur ve nesnel değil öznel bir olgudur. Bu yüzden inancın doğru olup olmadığı söz konusu olmaz. Kişi inanıyorsa doğrudur. İnanmayan kişi için ise yanlıştır.
İnançlar ve Bilgiler
Bununla beraber bir inancın gerçek olduğu gerekçelendirilebilir, yani gerçek olması gerektiğinin gerekçeleri ortaya konabilir. Böyle bir inanca artık bilgi denir. Yani
doğruluğu saptanmış olan inanç bilgidir. Görüldüğü gibi
olgu, kanaat, inanç, bilgi arasında hiyerarşik bir ilişki vardır: Kanaat olgulara dayanır.
Kanaat benimsenince inanç olur. Doğruluğu saptanan inanca ise bilgi denir.
Bazı durumlarda ise inanç ile bilgi sözcükleri adeta eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Bu kullanışa daha çok bilişsel bilim ve evrimci psikoloji alanında rastlanmaktadır. Belki de bu, inanç ile bilgi arasındaki bağın, günlük yaşamda bu sözcüklere verdiğimiz anlamlara göre daha kuvvetli olduğunu vurgulamak ihtiyacından doğmaktadır.
Bilgilerimizin kaynağını, inançlarımız, yani durum ve olaylar hakkında inandığımız hususlar (önermeler) oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle bilgilerimizin temelinde inançlarımız yatar. Örneğin Dünya adı verilen bir gezegende bulunduğumuz, Dünyanın yuvarlak olduğu ve hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında döndüğü, gece ve gündüzün ve mevsimlerin bu hareketlerden doğduğu şeklindeki bilgilerimiz bir dizi inançlarımıza, yani doğruluğu kanıtlanmış inançlarımıza dayanmaktadır.
Etrafımızdaki nesneler, eşyalar hakkındaki bilgilerimiz de bunlarla ilgili olarak daha önce öğrendiğimiz hususlara inanmamızdan doğmaktadır. Örneğin otomobiller, uçaklar, bilgisayarlar hakkındaki bilgilerimizin kaynağı bunlar hakkındaki inançlarımızdır. Bulunduğumuz ülke, yaşadığımız çağ hakkındaki bilgilerimizin de kaynağı inançlarımızdır.
Soyut kavramlar hakkındaki bilgilerimizin de temelinde inançlarımız yatar. Demokrasi, sanat, dostluk gibi kavramlar hakkında hep inançlarımız bizi bilgilendirmektedir.
Bütün bilgilerimizi oluşturan inançlarımızı listelemeye kalksak, sayfalar yetmez. Onlar beynimizin bir taraflarında muhafaza ediliyorlar ve ihtiyaç doğunca ortaya çıkıyorlar. Bu muhafazanın şekli hakkında net ve kesin bir bilgimiz yoktur ama inançlar ortaya çıkarken dilimizin kelimeleri ve grameri ile ifade edilirler.
İnançlara çoğu kez
teori adı da verilir. Örneğin,
- Günümüzde kadına yönelik şiddetin niçin arttığı,
- Devlet okullarındaki eğitimin kalitesinin neden düşük olduğu,
- A partisinin seçim başarısını sağlayan faktörlerin neler olduğu
hakkında teoriler ortaya atılır.
Bilimsel teoriler mutlak gerçekler değildirler, her zaman değişebilirler. Diğer bütün bilgiler için de aynı şey söylenebilir. Mutlak bilgi yoktur diyebiliriz.
Bilişsel bilimciler bilgileri sınıflamaya tabi tutarlar. Örneğin bazı tür bilgilere
bildirimsel (
beyanî=declaretive) bilgiler adı verilir çünkü bu tür bilgiler bildiri cümleleri ile açıklanır. Bilişsel bilimcilerin tanımladıkları bir başka bilgi türü de
yordamsal (
procedural) bilgidir. Bu bilgiler, bisiklete nasıl binileceği, kravatın nasıl bağlanacağı gibi çeşitli işlerin nasıl yapıldığına veya yapılması gerektiğine dair açıklamalardır.
Yordamsal bilgileri hayvanlar da öğrenebilir. Zaten hayvanların sahip oldukları bilgilerin hemen tamamı yordamsal bilgilerden ibarettir. Bilgisayarlar veya akıllı aletler tarafından yapılan iş ve işlemler de tamamen yordamsal bilgilere dayanır.
İnsanlar ile hayvanlar arasında bilgi açısından böyle bir fark vardır ve insanların üstünlüğü bu farktan ileri gelir: Bildirisel bilgiler çok yönlü kullanılmaya müsaittir. Çünkü bir bildirisel inancı açıklayan bir önermedeki değişkenleri ve parametreleri değiştirmek suretiyle yeni inançlara erişilir. Örneğin
“Egzersiz sağlığa yayarlıdır” cümlesi, yüzmenin de bir egzersiz olduğu gerçeğinden hareketle, kolayca
“Yüzme sağlığa yararlıdır” şekline dönüştürülebilir.
Bildirisel bilgilerin önemli bir özelliği de matematik formüller ve denklemler ile ifade edilebilmesidir. Diğer taraftan bir konudaki bildirisel bilgiler bir araya getirilerek
modeller oluşturulabilir. Böyle modeller bir araya getirildiğinde âdeta başka bir dünya oluşur. Buna
sanal gerçeklik(virtual reality) adı verilir. Örneğin
“kör uçuş” yapan bir uçağın pilotunun, paneldeki aletlerin oluşturduğu bir sanal gerçeklik âleminde bulunduğu söylenebilir.
İnançlar neye yarar?
İnançlarımızın çeşitli yararları vardır: Örneğin, inançlarımız öngörüde bulunmamıza veya çeşitli seçeneklerden birini tercih etmemize yardımcı olabilir
- Bir hekim, hastasının şikâyetine bir tanı koyarken okulda, kitaplarda, klinik çalışmalarında edindiği bilgilere inanarak hareket eder.
- Bir şirket yöneticisi de işleri hakkında karar verirken deneyimlerinden elde ettiği bilgilere güvenir.
- Günlük hayatta da önceki deneyimlerimizin yararı çok olur. Örneğin falan siyasî ekrana çıkınca yine etrafa öfke saçacağına inandığımız için hemen kanal değiştiririz.
Günlük olaylardan daha önemli kararların alınmasında da inançlarımızın çok yararlı bir işlevi olur: Örneğin
- Okul veya meslek seçiminde,
- Evlenme kararını alırken,
- Seçimde oy verirken
hep inançlarımıza dayanırız.
Bazı inançlarımız olay ve durumların izah edilmesine, anlamına açıklık getirilmesine yardımcı olur. Havaların niye kışın soğuk yazın sıcak olduğunu inançlarımız bize açıklar.
Diğer taraftan sosyal bilimler olsun, temel bilimler olsun ve hattâ doğa bilimleri olsun bütün bilimler inançlarımızın izah edicilik özelliğinden yararlanılarak ortaya çıkar.
Bunun gibi hamasî, dinî veya mistik
efsanelerde dünyayı, olayları izah etmeye, açıklamaya yönelik inançlarla kurgulanmışlardır.
Bazı inançlar
heyecan ve coşku meydana getirir, yaratıcılık eğilimleri uyandırır. Özellikle Dinî ve estetik inançlar resim, edebiyat, şiir, müzik alanında yaratılara yol açar.
Bazı inançlar ise kişiye
rahatlık ve erinç verir. Bu rahatlatıcı inançların asıl etkili bölümü
din ve
iman boyutu olan duygularla ilgilidir. Örneğin
- Tanrının insanları koruyup gözettiğine( yani rahman ve rahîm olduğuna)
- Ölümden sonra yaşam bulunduğuna,
- Herkesin bir koruyucu meleği olduğuna,
- İlahî adaletin mutlaka tecelli edeceğine,
- İyilik yapanı tanrının ödüllendireceğine
samimî ve halisane duygularla inanan insanlar hem kendileri mutlu olurlar, hem de bulundukları çevreye ve topluma huzur ve güven verirler.
Dinî bir rengi olmayan ama dünyaya ve hayata kişinin
güzel duygularla bakıp huzurlu ve mutlu olmasına yol açan inançlar da vardır.
Melih Cevdet’in Düzenli Dünya adlı şiirinin, biraz ironik olmakla beraber böyle bir inançtan kaynaklandığını düşünüyorum.