‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎ ‎ Halkevlerinin Türk Aydınlanmasındaki Rolü‎ ‎‎ ‎ ‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ style type="text/css">‎ ‎#exampleA {‎ width: 100%;‎ ‎}‎ ‎#example1 {‎ float: right;‎ ‎}‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎

ARKA BAHÇE




                       BAŞ SAYFA DÜŞÜNCE ODASI  MAVİPENCERE   GÖZLEMEVİ   ARKABAHÇE   IŞIKLIYOL
                                    Alıntılık      Belgelik   Yarenlik   Okumalık ‎   Bakmalık   Gezinmelik
HALKEVLERİNİN
‎ TÜRK AYDINLANMASINDAKİ ROLÜ
‎ VE
‎ AYDIN SORUMLULUĞU
‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎ ‎ ‎‎ ‎‎ ‎‎
BÖLÜMLER
.
I - GİRİŞ b - Çağdaş Bir Ulus Yaratmak
a - Temcit Pilavıc - Kültür Değişimi
b – Bölümler d - Aydınlanma
c - Biraz tarihIV - HALKEVLERİ
II - TÜRK OCAKLARI a - Halkevlerinin Açılış Nedenleri
a- Kuruluş b - Kuruluş Süreci ve Kurucular
b -Amaçlar ve Faaliyetler ‎ ‎ c - Halkevlerinin Çalışmaları
c - Sonun Başlangıcı d - Halkevlerinin kapanışı
d - Kapanış V - SONUÇ
III - DURUM TESPİTİ ‎ ‎a -Göle Yoğurt Çalmak
a - Türk yenilik hareketleri< b – Kurşun
‎ ‎

. I - GİRİŞ

‎ ‎

. a - Temcit Pilavı

‎ ‎
‎ Cumhuriyetin çok önemli iki kurumu olan Köy Enstitüleri ve Halkevleri üzerinde ‎kültür kuruluşlarının konferans, seminer gibi çalışmalarında çok duruldu. O kadar ki ‎bazı aydın okutuculara artık bıkkınlık geldi. Belki de bu yüzden sözlerime bu ‎okurlardan özür dileyerek başlamam gerekir.
‎ Onun için özür diliyorum. Ama yine de Halkevleri hakkında bu konuşmayı ‎yapmaktan kendimi alamıyorum. Çünkü

‎ ‎ BİR: Halkevlerine ben şahsen çok borçluyum. Çünkü orta ‎öğrenimim boyunca, Cağaloğlu Orta Okulu ve ‎İstanbul Erkek Lisesi’nin yanında bana yardımcı olan kültür yuvası Eminönü Halkevi oldu. Şimdi ona olan borcumu biraz olsun ‎ödemek istiyorum.
‎ ‎ İKİ:Bugün her alanda sıkıntılar, üzüntüler, hayal kırıklıkları ‎yaşamaktayız. O halde eski güzel günleri yadedip bir başarı öyküsü ‎dinlemek hepimize iyi gelecektir.
‎ ‎ ÜÇ:Belki kendimize bile açılmaktan korkuyoruz ama ‎hepimiz pekâlâ farkındayız ki hızla bir teokratik ‎faşizmin derin ve karanlık çukuruna doğru gidiyoruz. Coşkulu inkılap ‎günleri çoktan geride kaldı. Daha sonra sırayla birbirini izleyen gri veya ‎kapkara renkli on yıllar da geçti. Artık hangi açıdan baksanız çok net ‎görülüyor ki tam uçtayız. O halde acaba bu kötü talihi tersine çevirmek ‎için karınca kararınca bir çare aramamız artık gerekmiyor mu?

‎ Sevgili okuyucular ben eski parlak günlerimizi aydınlatan kurumların başında ‎gelen halkevlerinin bu aşamada yine bize ışık tutabileceğine inanıyorum. ‎Halkevleri resmen 19 Şubat 1932 de kuruldu. Yani içinde ‎bulunduğumuz 2017 yılı bu kuruluşun 84 üncü yıl dönümü oluyor.
‎ Hemen ilave edeyim ki 19 yıl ışık saçtıktan sonra 1951 yılında ‎kapatılmış olan Halkevleri ile bugünkü Halkevleri aynı kuruluş değildir. Bugünkü ‎halkevleri çok başka bir kuruluştur.

. b – Bölümler

‎ Bu çalışmada Osmanlı’da sivil toplum örgütleri üzerine birkaç cümle söyledikten ‎sonra, Cumhuriyet döneminde halka yönelik düşünsel ve kültürel çalışmalar ‎yapılması için bir örgüt kurulmasının gerekli olduğu fikrinin doğup şekillenmesine ‎yol açan ve birçok bakımdan Halkevlerinin öncülü olan Türk Ocakları olgusu ‎üzerinde kısaca durmak istiyorum. Konuşmanın asıl hedefi olan Halkevleri ile ilgili ‎açıklamalarımı 3 başlık atında sunacağım: Halkevlerinin
    ‎ ‎
  1. Kuruluş Nedenleri ve Amaçları. ‎ ‎
  2. 1932- 1951 Dönemi Çalışmaları.‎ ‎
  3. 1951 yılında Kapatılması.
‎ Bu konulardaki açıklama ve saptamalardan sonra,
Halkevlerinin ve dolayısı ile Türk Aydınlanmasının yarım ‎kalan bu macerasından özgürlükçü, hümanist aydınlar için çıkarılabilecek
bir ders ‎veya görev var mı?
sorusu üzerinde bir kaç kelam etmek istiyorum.
‎ ‎

. c - Biraz tarih

‎ ‎“ Üç İngiliz bir yerde buluşurlarsa çok geçmeden 3 ayrı dernek kurarlar” ‎‎diye bir söz vardır. Dernek deyince, bir kısım insanları bir araya geldiği ‎yapılar, kuruluşlar anlaşılıyorsa Osmanlı yaşamında da, İngilizler kadar değilse ‎bile, böyle çok topluluk vardı. Örneğin:
    ‎ ‎
  • Tarikatların çatısı altında oluşan tekke ve zaviye gibi sufîlik ‎kuruluşları.
  • ‎ ‎
  • Alevîlik ocakları.
  • ‎ ‎
  • Esnaf ve zanaatkârloncaları
  • ‎ ‎
  • Ahîlik birlikleri
‎ gibi topluluklar ülkenin her yerinde bolca bulunuyordu.
‎ Bununla beraber bu geleneksel topluluklar ile sözü edilen İngilizvari topluluklar ‎arasında temel bir fark olduğunu gözden kaçırmamalı. İngilizvari topluluklar bireylerin kendi özgür iradeleri ile belirli amaçları sağlamak ‎için yoktan var ettikleri oluşumlardır. Osmanlı’da ise sözü edilen ‎kuruluşlarda kişinin kendi iradesiyle tek yaptığı, zaten var olan geleneksel bir ‎kuruluşa “ intisap etmek”ten (katılmak)ibarettir.
‎ ‎Tanzimat Döneminde kişilerin özgür iradeleriyle dernek şeklinde sivil ‎örgütlenmeler yapabilmeleri mümkün olabildi. Ancak bu imkânı, bu konuda ‎herhangi bir hukukî düzenleme yapıldığı için değil, memleketteki siyasal ve ‎kültürel alanda esen “müsamahakar”hoşgörülü akımlardan doğan, ya ‎da varsayılan, özgürlükçü hava vermiştir.
‎ Bu bağlamda, Osmanlı Devleti’nde ilk sivil toplum hareketlerinden birisi, ‎Kapalıçarşı'daki çırakları eğitmek için Padişah fermanı ile 1863 de ‎kurulan Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’ dir. Bu kuruluşun başarılı ‎çalışmaları görülünce eğitim kapsamı giderek genişletilmiş, sonunda bugünkü Dar-üş Şafaka Derneği ortaya gelmiştir.
‎ Benzer bir sivil toplum kuruluşu ise Padişahtan izin alınarak bilim alanında, ‎kurulmuştur. Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye adını taşıyan ve bir ‎görüşe göre İngilteredeki Royal Society örnek alınarak kurulan ‎bu kuruluş Mecmua -i Fünun adlı bir dergi de yayınlar. Asıl ‎amacı “ilim ve fennin memlekette yayılması için gayret sarfedilmesi” olan bu ‎derneğin başta gelen bir amacının da Jön Türkler zamanından ‎beri Osmanlı aydının büyük tutkusu olan “modernleşme” hayali ‎olduğu anlaşılmaktadır.

. II - TÜRK OCAKLARI


. a- Kuruluş

‎ Bu yenileşme hareketlerinin sürdüğü zamanlarda Memalik-i ‎Osmaniye olarak anılan Osmanlı Topraklarının bir yanında böyle modernleşme ‎hayalleri kurulur, bu yolda büyük çabalar sarf edinilirken Osmanlı Devletini ‎oluşturan çeşitli etnik grupların - Avrupa Devletlerinin de yardımları ile - ‎ayrılıkçı örgütler kurup tamyol faaliyete geçtikleri görülüyordu.
‎ ‎1908yılında Meşrutiyetin ilanı ile birlikte ayrılıkçılıkla ilgili rahatsız ‎edici kıpırdanış ve davranışlar artmış, etnik gruplar ‎ayaklanmaya, devleti parçalamaya yönelmişlerdi. Bu yüzden aydınlar arasında ‎Osmanlı Devleti’nin yıkılmak üzere olduğu korkusu yayılmaya başlamıştı.
‎ Bu arada Osmanlı devletinin temelini oluşturan, ama millî kimliğinden ‎hemen hemen habersiz yaşamakta olan Türk toplumunda da çeşitli din ‎ve milliyetten meydana gelen ‎ kozmopolit yapıya bir tepki ve ‎kendini bulma refleksi olarak bir uyanışın başlaması kaçınılmazdı. İşte Türk ‎milliyetçiliği, Türkçülük akımı böyle doğdu. Ümitler bu akımın ‎etkili olup, çöküşü önlemesine bağlanmıştı. O yüzden Meşrutiyet ile birlikte, ‎‎milliyet esasına dayalı dernek kurulmasına ilişkin yasağın kalkması bir müjde ‎oldu. Hemen birçok dernek ortaya çıktı. Bu dalgada kurulan derneklerin ‎birkaçının isimleri şöyle:
    ‎ ‎
  • 1908 yılında kurulan Türk Cemiyeti,
  • ‎ ‎
  • 1911yılında kurulan Türk Yurdu Cemiyeti,
  • ‎ ‎
  • 1913yılında kurulan Türk Bilgi Cemiyeti ve
  • ‎ ‎
  • 1914yılında kurulan Türk Gücü Cemiyeti ‎‎‎ ‎(1)
‎ Yurt ve millet sorunları o günlerde birçok Milliyetçi aydının zihinlerini durmadan ‎işgal ediyordu. Askeri Tıbbiye Mektebi'ndeki öğrencilerin günleri ‎de bu dert ve kaygılar ile geçiyordu. İlk kıvılcım da burada tutuştu: 190 Askeri ‎Tıbbiye öğrencisinden oluşan bir grup harekete geçti. Hamdullah ‎Suphi, Ziya Gökalp, Halide Edip, Fuat Köprülü gibi dönemin birçok ünlü ‎şair, edip, bilim ve düşünce adamına mektuplar yazdılar. Bir dernek ‎ çatısı ‎altında birleşilmesini istediler. Bu mektupların muhatapları arasından bir Yönetim ‎Kurulu oluştu. Bu ilk Yönetim Kurulu Dr. Fuat Sabit (Ağacık) Başkan,‎Ağaoğlu Ahmet, Ahmet Ferit (Tek), Akçuraoğlu Yusuf, Emin Bülend ‎‎(Serdaroğlu), M. Ali Tevfik (Yükselen), Mehmet Emin (Yurdakul) gibi tanınmış şahsiyetlerden oluştu. Böylece Türk Ocağı 25 Mart ‎‎1912'de resmen faaliyete geçti.
‎ ‎

. b -Amaçlar ve Faaliyetler

‎ Derneğin başlıca amacı kısaca“Türklerin kültürel birliğini ve uygarlık ‎yolunda ilerlemesini sağlamak” şeklinde açıklanıyordu. Bu emel ‎ ‎
    ‎ ‎
  • Türk Ocakları denilen kulüpler açmak,
  • ‎ ‎
  • Kurslar, konferanslar düzenlemek,
  • ‎ ‎
  • Kitap ve broşürler yayınlamak ve
  • ‎ ‎
  • Okullar açmak
‎ ‎ suretiyle gerçekleşecekti.
‎ Ocak büyük bir gayretle faaliyete geçti. Özellikle Türk dili ve tarihi üzerinde ‎başarılı çalışmalar yapıldı. Örneğin. Balkan yenilgisini izleyen bunalımlı dönemde ‎ulusal bilincin kökleşmesinde etkili olundu. Kuruluşundan sonra hızla yurt çapına ‎yayılan Türk Ocaklarının şube sayısı 1916'da 25'e, 1919'da 35'e ‎yükseldi.
Ancak ‎işgal yıllarında İstanbul, İzmir, Bursa gibi merkezlerdeki Türk ‎Ocakları kapatıldı. Buna rağmen örtülü de olsa Türk Ocaklarının faaliyeti ‎durmadı. ‎Kurtuluş Harbinde ortaya çıkan milliyetçi hareketlere katkı ‎verilmeye çalışıldı. Örneğin İzmir Türk Ocağı, Maşatlık Mitinginin, ‎İstanbul Türk Ocağı da Sultanahmet Mitinginin düzenlenmesinde ‎etkili olmuştur
‎ Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşmasından sonra ocaklar yeniden açıldı ve ‎çalışmaya başladı. Yeni kurulan Devlette Türk Ocaklarından çok şey bekleniyordu. ‎‎ Atatürk bu ocaklardan geniş ölçüde yararlanmayı düşünüyor, yurt ‎gezilerinde Türk Ocaklarını ziyaret ediyor, Türk Ocaklarına Cumhuriyet Halk ‎Fırkasının kültür şubesi gibi bakıyordu. “Partinin programlarını, ‎mefkûrelerini vatandaşlara açıklamakla görevini yapmış olur” diyordu. Türk ‎Ocaklarına hakim olan milliyetçilik görüşünün çağdaş ve gerçekçi bir ‎ulusçuluk akımına dönüşmesini, buna halkçılık idealinin eklenmesini istiyordu. ‎‎
‎ ‎

. c - Sonun Başlangıcı

‎ Biraz zaman geçince Türk Ocaklarının böyle bir ‎başkalaşmayaşamasının mümkün olamayacağı anlaşılmaya başlandı. Bunun ‎temel nedeni şuydu: ‎ ‎‎ Bu arada ‎ inkılaplar hayata geçmeye başlamıştı. Bir taraftan da ‎değişikliklere karşı alttan alta bir hareket baş vermeye başlamıştı. ‎1930yılının Ağustos ayında Gazi Mustafa Kemal’in önerisi ve ‎onayıyla Fethi Okyar Serbest Fırka yı kurdu. Bu ‎kuruluş, temelde İnkılâplara ve Mustafa Kemal’e saygılı idi. Ama çok geçmeden ‎muhalif akımların bu kuruluşu kendilerine mekân yaptığı görüldü. Bu gelişmeyi ‎fark eden Fethi Okyar aynı yıl Kasım ayında Fırkayı kapattı.
‎ O zaman Türk Ocakları muhalif akımların başlıca barınağı haline geldi. İnkılaplara ‎karşı hareketlerde daha aktif rol alındı. Örneğin Hamdullah Suphi ‎‎'nin öncülüğünde bazı faaliyetler yapılıyordu. Artık Türk Ocaklarının neye ‎yaradığı sorgulanmaya başladı. Daha doğrusu Türk Ocakları hakkında diğer ‎nedenlerle baştan beri var olan ikircikler, kuşkular su yüzüne çıktı. ‎ ‎

. d - Kapanış

‎ Bu nedenlerin bir araya gelmesi Ocakların kapatılmasını gündeme getirdi.
‎ Bu nedenler kısaca şöyle özetlenebilir:
    ‎ ‎ ‎.
  1. Türk Ocaklarından inkılapların tabana yayılmasında çok şeyler ‎bekleniyordu ama Ocakların tarafından karşı devrim rüzgârları esiyordu. Oysa ‎‎1927 yılında toplanan Türk Ocakları Kurultayında, Türk Ocağı Tüzüğünde ‎değişiklik yapılmış, Ocakların, Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgisi açıkça belirtilmiş, ‎devlet siyasetinde beraber hareket edileceğine karar verilmişti
  2. ‎ ‎ ‎
  3. Türk Ocaklarının kuruluşunda hâkim olan Turancılık ‎ideolojisinden bir türlü vazgeçilememişti. Oysa bu durum Yeni Devletin ‎milliyetçiliğe yaklaşımı ile tezat oluşturuyordu. Çünkü Atatürk, Turancılığa ve ‎Panislamcılığa karşı olduğu gibi Türk milliyetçiliğini de Anadolu ile sınırlamak ‎gerektiğine inanıyordu.
  4. ‎ ‎ ‎.
  5. Diğer taraftan Türkçülük akımı o yıllarda dostumuz olan Sovyet ‎Rusya ile ilişkilerimizi zora sokuyor, bu durum her iki tarafın hükümetlerinde ‎hoşnutsuzluk doğuruyordu
  6. ‎ ‎ ‎
  7. Bazı görüşlere göre\ derneğin kapatılması düşünülmeye ‎başlanmasının asıl nedeni Ocakların kendi iç yapılarından kaynaklanan sorunların ‎bir türlü çözülememesi idi.
  8. ‎ ‎ ‎
  9. Daha sonraki zamanlarda ‎(2) ‎ diğer kuruluşlara reva görülen ‎uygulamalar düşünülünce bu nedenlere ilave olarak ilgili makamlardan bazı ‎telkinlerde bulunulmuş olduğu, son darbenin ‎ ‎(3) de bu olduğu kolayca tahmin ‎edilebilir.
  10. Sonunda olağanüstü olarak toplanan Türk Ocakları Kongresi10 Nisan ‎‎1931 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası 'na katılma kararı aldı. ‎İki hafta sonra, 18 Nisan 'da da kuruluşun menkul mallarının devir işlemlerinin ‎tamamlanması ile Türk Ocakları tamamen CHP'ni katılmış oldu.
    ‎ Daha sonra 10 Mayıs 1931 tarihinde toplanan Cumhuriyet Halk Partisi'nin III. ‎Büyük Kongresinde Türk Ocakları Kurultayı tarafından alınan karar aynen kabul ‎edildi. Bu suretle Türk Ocaklarının 257 şubesi Cumhuriyer Halk Fırkasına geçti. ‎ ‎

    . III - DURUM TESPİTİ


    Türk Ocakları kapandıktan sonra Halkevleri kuruldu ve sağcı siyasîlerin bencil ‎hırsları ve bir türlü sönmeyen kinleri yüzünden en başarılı anında bir kanun ‎çıkarılarak kapatıldı. Bu bölümde bu hikâyeyi anlatmaya çalışacağım
    ‎ Ama önce Türk Yenilik Hareketleri denilen sürece kısa bir bakıştan sonra 19 Şubat 1932'deki, yani Halkevlerinin kurulduğu ‎tarihteki‎ manzara-i umumiye’ye ile ilgli 3 saptamada bulunacağız. ‎ ‎

    . a - Türk yenilik hareketleri

    ‎ ‎ Fransız İhtilali ile eşzamanlı olarak III. Selim ‎‎’in Padişahlığı sırasında Türk yenilik hareketleri denilen süreç başladı. Bu sürecin ‎başlamasında XVII. Yüzyıldan itibaren Büyük Petro’nun Rusya’da ‎gerçekleştirdiği bir dizi reformun ve Osmanlıya askerî alanda yaşattığı acı ‎deneyimlerin de büyük rol oynadığı muhakkaktır.
    ‎ Islahat veya reform adı verilen bu sürecin temelinde ‎ asrileşme= modernleşme = batılılaşma arzu ve emelinin yattığı ‎görülür. Bu arzu ve emelin ortaya çıkışının asıl nedeni ise Avrupa'nın askeri, ‎teknik ve ekonomik alanlardaki gelişimi karşısında sürekli kaybeden, zora düşe n ‎çaresiz kalan, Osmanlı Devletini bazı yeni düzenlemelerle ayağa kaldırmak ve ‎eski gücünü yeniden kazandırmak isteğidir.
    ‎ Osmanlı devlet adamlarının ve düşünürlerinin gözünde Osmanlıya yönelen ‎tehditler öncelikle Avrupa devletlerinin ordularının dayandığıteknolojik ‎üstünlükten kaynaklanıyordu. O halde ayni teknolojik düzeye erişmeyi ‎sağlayacak değişiklikler yapılmalıydı. Bu değişikliklerin başında askerî teşkilatın ‎yenilenmesi geliyordu. Nizam-ı Cedid ordusu bu yüzden kuruldu ve ‎bu olay bir dizi başka olaya neden oldu.
    ‎ Önce Sultan Üçüncü Selim Kabakçı Mustafa ‎İsyanı’ sonunda tahtan indirildi ‎(29 Mayıs 1807) sonra da yerine geçen Sultan IV. ‎Mustafa 'nın emriyle boğduruldu. ‎(28 Temmuz 1808)O da bir ‎yıl donra Alemdar Mustafa Paşa tarafından tahttan indirildi ‎yerine kardeşi Sultan II. Mahmut olarak padişah ilan edildi. ‎Sultan II. Mahmut Sultan, III: Selimin yolundan gitti. Askerlik başta olmak ‎üzere devlet ve toplum hayatının hemen her alanında ıslahata devam etti.
    ‎ Daha sonra da sürdürülen ”Yenileşme” çabaları çeşitli ‎evrelerden geçerek Cumhuriyet’in ilanına kadar ve hatta ondan sonra da devam ‎etti.
    ‎ Ancak Cumhuriyet dönemindeki atılımlar, çok başka bir karakter kazanmıştır. ‎Çünkü artık perakende iyileştirmelerin büyük yarar ‎sağlamayacağının fakına varılmış, fakir, cahil, zayıf halk katmanlarının, sağlıklı, ‎varlıklı, güçlü bir toplum haline gelmesi için kökten (radikal) ‎‎bir değişim gerektiği bilincine erişilmişti. Daha önceki iyileştirme ‎‎(ıslahat) denemelerinde toplumun temelden değişmesi düşünülmemişti. Bu ‎dönemde zorunlu kalındığı için, Batı devletlerindeki uygulamalardan esinlenilerek ‎‎ bazı yenilikler yapılıyordu. Ama bu yenilikler geleneksel ‎uygulamaları tümden bırakıp, yeni bir toplum düzenine geçmek anlamına ‎gelmiyordu. Aksine eski düzen hâlâ ideal sayılıyor, yenilikler sadece ‎devleti güçlendirme önlemleri olarak görülüyordu.
    ‎ Oysa Cumhuriyet döneminde bambaşka bir yaklaşım hâkim oldu. Yüzeysel, geçici, ‎durumu kurtarıcı düzeltimler, iyileştirmeler yerine çağdaş bir toplum kurmaya ‎yönelik kökten, yapısal değişiklikler ‎‎gerçekleştirilmeye başlandı..
    ‎ Bu yapısal değişikliklerin başlıca üç ayrı alanda yapılması gerekiyordu:
      ‎ ‎
    1. Çağdaş bir devlet yapısı
    2. ‎ ‎
    3. Düzenli ve güvenilir bir Ekonomi
    4. ‎ ‎
    5. Özgür, bilinçli, aydınlık' bir toplum.
    ‎ Her üç alandaki geleneksel maddî - manevî birikimlerin, düzenlemelerin ve ‎mekanizmaların yerine yenilerinin konulması gerekiyordu. Bunu gerçekleştirmenin ‎yolu olarak da bir dizi köklü değişiklikler yapılması öngörüldü.
    Bu suretledir ‎ki ‎ Atatürk devrimleri veya inkılaplar böyle ortaya ‎çıktı. ‎

    . b - Çağdaş Bir Ulus Yaratmak

    Halkevlerinin kıuruluşu bağlamında yapılabşlecek ilk paptama şudur:
    Saptama 1: Cumhuriyetin bağımsızlıktan sonra en önemli ‎amacı çağdaş bir ulus yaratmaktır.
    Halkevlerinin kurulduğu tarihten dokuz yıl önce ‎29 Ekim 1923 de ‎‎16 Türk Devletinden biri olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti ‘nin ‎diğer Türk Devletlerinden çok önemli bir farkı vardı: ‎
    ‎ Yeni Türk devletinin kuruluş amacı sadece bağımsızlık değildi. Bu ‎devletin aynı derecede önemli ikinci bir amacı daha vardı: ‎Çağdaşlık.Daha açık bir deyişle bu devleti kuran milletin ‎ çağdaş ‎milletler düzeyine erişmesi murat ediliyordu.

    Bağımsızlık ya da istiklâl kavramı için, burada her hangi bir ‎açıklama yapmak gerekmez. Ancak çağdaşlık, ya da ‎ çağdaş olmak ‎‎üzerinde biraz durmanın yararlı, olacağını düşünüyorum.
    ‎ Bu çalışma surasında font color=#FF0000> Niyazi Berkes’in ‎ ‎(4) ‎ bir yazısına rastladım. ‎Sonra da Suna Kili’nin‎ ‎ ‎(5) aynı konuda bir yazısını buldum. Bu iki ‎yazıda da yeni Türk Devleti ve Atatürk Devrimleri bağlamında ‎çağdaşlık kavramı genişliğine ve derinliğine inceleneniyordu. Bu incelemelerden ‎de yararlanarak çağdaşlık kavramını çok kısa olarak özetlemeye çalışacağım:
    ‎ ‎

    . c - Kültür Değişimi

    ‎ Halkevlerinin kıuruluşu bağlamında yapılabşlecek ilk paptama şudur:
    Saptama 2: Atatürk İnkılaplarının hem amacı hem aracı ‎Kültür değişimidir.
    Büyük nutuk şu cümlelerle başlar:
    1335 senesi Mayısının 19 uncu günü Samsuna çıktım. Vaziyet ve ‎manzara-i umumiye: Osmanlı Devletinin dnutukâhil bulunduğu grup, Harbi Umumîde mağlup olmuş, ‎Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır bir mütarekename ‎imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir ‎bir halde.
    ‎ Kurtuluş Savaşının öncesindeki durum buydu. Savaş kazanılıp Cumhuriyet ilan ‎edildiğinde durum daha da kötüleşmişti. O halde Devlet yeniden kurulmalı, yaşam ‎koşulları düzeltilmeli, halka güven, ‎ umut ve ‎ışık verilmeliydi.
    ‎ Atatürk buradan başladı. İnkılaplar(6) ‎bu yüzden ortaya çıktı. Bu durum ‎karşısında ümitsizliğe düşmeden, şevkle, aşkla işe başlamak için, insanın ‎sarsılmaz bir özgüveni ve çok büyük bir hayali olmalıydı. Atatürk’ün ‎hem özgüveni hem de büyük bir hayali vardı. Bu hayalin ana hatları ‎8 Temmuz 1919 da sabaha karşı Mazhar Müfit ‎Kansu’ya mazharmufitkansu
    “Ama bu defterin bu yaprağını kimseye ‎göstermeyeceksin”
    diye tembih ederek yazdırdığı notlarda çok açık olarak görülür.
    ‎ Atatürk ayrıntılara takılmadan büyük resme bakıyordu. Tüm sorunlara sistemik ‎topyekûn bir çözüm gerektiğini gördü ve İnkılaplar devreye ‎sokuldu.
    ‎ Bu devreye sokma işlemi zamana yayılarak, toplumun absorbe ‎etme kapasitesi zorlanmadan gerçekleştirildi. Oysa inkılaplar bir bütündür, ‎tümü belli bir temele dayanır ve belli bir amaca yönelmiştir. Temel ‎Eski Yunan başta olmak üzere geçmiş uygarlıkların İnsanlığa ‎bahşettiği tüm kazanımlarıdır. Amaç ise Reform, ‎ ‎Rönesans, Aydınlanma süreçlerinden geçerek oluşmuş olan çağdaşlıktır.
    ‎ Burada Çağdaşlık sözcüğü
    ‎ ‎“Yirminci Yüzyılda Dünyanın gelişmiş ülkelerinde yaşanmakta ‎olan uygarlık”<br>‎ şeklinde anlaşılmalıdır. Uygarlık ise yüksek düzeyde kültür, bilim ve ‎sanayiye ve siyasî sisteme sahip olan bir toplum şeklinde tanımlanabilir Bu ‎tanımda yer alan öğelerden en önemlisinin kültür olduğu, hatta ‎diğer bütün öğeleri kapsadığı söylenebilir. O halde Atatürk inkılapları her ‎şeyden önce bir kültür olayıdır. Toplumbilim terminolojisi kullanılırsa bir Kültür Değişimi söz konusudur.
    ‎ Yani çağdaş uygarlığa yetişmek için inkılaplar hayata geçirilecek ve bu suretle ‎‎
      ‎ ‎
    1. Ülkemizdeki geleneksel kültürün değişecek,
    2. ‎ ‎
    3. İleri ülkelerdeki çağdaş kültür düzeyine erişilecekti.
    ‎ ‎

    . d - Aydınlanma

    ‎ Halkevlerinin kıuruluşu bağlamında yapılabilecek üçüncü saptama belki de en önemli saptamadır ve şöyle ifade edilebilir:
    Saptama 3: Kültür Değişiminin asıl hedefi aydınlanmadır ‎‎

    Çağdaş Kültür deyimi üzerinde biraz duralım.
    ‎ İnkılapların hem hareket, hem de varış noktasını büyük önder şu cümlesi ile ‎özetlemiştir:
    ‎ ‎ “Ben ‎manevî miras olarak hiçbir nas-ı kati, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, ‎kalıplaşmış düstur bırakmıyorum.
    Benim manevi mirasım ilim ve ‎akıldır.
    ‎ Aşağıda Kant’ın ünlü“Aydınlanma Nedir?” başlıklı ‎makalesindeki aydınlanma tanımı özet olarak sunuluyor. Bu özetteki ifadeler ile ‎ATA’nın bu cümlesi anlam olarak nasıl örtüşüyor! ‎
    Kant‘a göre Aydınlanma bir durum değil bir süreçtir; ‎erginleşmemiş olmak durumundan kurtulma sürecidir. Erginleşmemiş ‎olmak ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın ‎kullanamadığı durumdur. Bu olumsuz duruma, insan kendisi düştüğü için, ‎bundan kurtulmanın sorumluluğu da ona düşer. Yani aydınlanma insanın ‎kendi görevidir. O halde bir toplumda aydınlanma aşağıdan bireylerden ‎başlamalıdır. Kant’a göre aydınlanmanın doğal yolu budur
    ‎ Kant, aynı makalede,
    ‎ ”devrim yoluyla aydınlanmanın gerçekleştirilmesi ihtimalini de ele ‎almakta ve totaliter, bir rejimi devrimle yıkmak mümkün olsa bile ‎düşüncede gerçek bir reform sağlanamaz, yeni önyargılar, aynı eskileri ‎gibi, düşünmeyi bilemeyen halk yığınlarını yine dizginlemeye, özgür ‎düşünceyi frenlemeye başlar. Sonuç: Bir toplumda aydınlanma devrim ‎yoluyla sağlanamaz.” .
    ‎ Görüşünü de ileri sürer.
    ‎ Oysa tarihsel nedenlerle Türk aydınlanması aşağıdan değil, yukarıdan başlamıştı. ‎İşte‎ Millet Mektepleri, Halkevleri, Köy ‎Enstitüleri bu anomaliyi düzeltmek, eksikliği gidermek için ortaya çıkarıldı. ‎Diğer bir deyişle İnkılaplar ile gerçekleştirilmek istenen kültür değişimi, bir ‎anlamda Kant’ın aydınlanma teorisine karşı durmaktı. Çünkü ‎yurdumuzu aydınlığa kavuşturacak inkılaplar ancak böyle gerçekleştirilebilecekti.‎ ‎

    . IV - HALKEVLERİ

    ‎ ‎

    . a - Halkevlerinin Açılış Nedenleri

    Bu saptamalardan sonra Halkevlerinin açılış sürecine bakalım. ‎Hemen görürüz ki bu süreç Türk Ocaklarının kapanış süreci ile örtüşmektedir. ‎Bu örtüşme kısmen Halkevlerinin açılış nedenleri açısından da ‎geçerlidir.

    Halkevi

    ‎Sarsılmaz Halkevi sağlam temeli
    Işık tutar halka yorulmaz eli
    Halka hizmet kuruluşu emeli
    Atatürk sesi var Halkevlerinde

    ‎Halkevleri umum halkın malıdır
    İlim irfan faziletle doludur
    Devam eden Atatürk'ün yoludur
    Atatürk izi var Halkevlerinde

    ‎Halkevleri ilim irfan yuvası
    Atatürk'ün sesi milletin sesi
    Eşitlik hürriyet ve demokrasi
    Atatürk sözü var Halkevlerinde

    ‎Sosyal yardım kolu Türk müzik kolu
    Çalışanlar için imkanlar dolu
    Çalışmalı okumalı yazmalı
    Atatürk sözü var Halkevlerinde

    ‎Asil Türk Milleti çalışır Veysel
    Çalışana ekmek çağırır gel gel
    Asla mağdur olmaz çalışan bir el
    İnanç var iman var Halkevlerinde

     ‎ ‎ Aşık Veysel Şatıroğlu

    Halkevlerinin açılış nedenleri şöyle özetlenebilir:
      ‎ ‎
    • Türk Ocakları inkılapların “tabana yayılması”nda bu teşkilattan ‎bekleneni verememişti. Atatürk’ün ve etrafındaki inanmış kadronun devlet ‎ve milletle ilgili öngörü, beklenti ve umutları ile halkın hayata ve geleceğe ‎bakışı çok farklıydı. İnkılapların işlevini yapması ve amacına erişmesi için ‎mutlaka halka mal edilmesi, yayılması, derinleşmesi gerekiyordu. Bu ise ‎ancak halkın yaygın bir eğitim faaliyetine tabi tutulması ile mümkün ‎olacaktı. O halde herkesin rahatlıkla çalışmalarına katılabileceği yaygın, ‎gösterişsiz, dinamik bir teşkilâta ihtiyaç vardı.
    • ‎ ‎.
    • Türk Ocaklarının kuruluşunda hâkim olan Turancılık ideolojisinden ‎bir ‎türlü vazgeçilememişti. Oysa bu, iki ayrı açıdan Atatürk’ün ve hükümetin ‎görüşlerine ters düşüyordu
      ‎ ‎
    1. Cumhuriyet’in milliyetçiliğe bakışı ırka değil ortak kültürü ve emelleri ‎baz alan, ülkenin siyasî sınırlarının dışına taşmayan, çağdaş görüşler ‎paralelinde bir milliyetçilik idi.
    2. ‎ ‎.
    3. Türkçülük akımı o yıllarda dostumuz olan Sovyet Rusya ile ilişkilerimizi ‎zora sokuyor, bu durum her iki tarafın hükümetlerinde hoşnutsuzluk ‎yaratıyordu
      ‎ ‎
    • Türk Ocaklarının kapatılması bağlamında pek öne çıkmamış da olsa, ‎Cumhuriyet Serbest Fırkası’nda olduğu gibi Türk Ocakları camiasında da ‎ekonomik liberalizm görüşü hâkimdi. Oysa ülkenin içinde bulunduğu fakirlik ‎ve geri kalmışlık girdabından kurtulma yolu olarak Devletçilik hızla ‎uygulanmaya başlanmıştı.
    • ‎ ‎
    • Ayrıca liberal bakış açısının doğal sonucu olan ferdiyetçilik yerine de ‎halkçılık ikame edilmeliydi. Bu fikirlerin de halka anlatılması görevi Türk ‎Ocakları yerine kurulacak olan teşkilata düşüyordu.
    • ‎ ‎
    • Türk Ocaklarının fazlaca üzerinde durmadığı inanç konularına eğilmek, ‎halkı, batıl inançlardan, bağnaz görüşlerden kurtarıp aydınlık bir zihniyete ‎kavuşturmak gerekiyordu.
    • ‎ ‎
    • Osmanlı döneminde başlamış olan Sanat hareketlerinin gelişmesine ‎yardım etme, sanatkârları himaye altına alma görevleri de Halkevlerine ‎veriliyordu.
    • ‎ ‎
    • Cumhuriyetin çok önem verdiği konulardan birisi de sağlıklı ve gürbüz ‎nesiller yetiştirmek idi. Halkevlerinin bu konudaki çalışmaları 24 Mayıs ‎‎1935 te başlanan Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarına öncülük yapmıştır. ‎‎
    • ‎ ‎
    • Köyün ve köylünün kalkınması Atatürk’ü çok meşgul eden konuların ‎başında geliyordu. Bunun için Halkevlerinin kapatılan Köycülük Cemiyeti’nin ‎görevini de üstlenmesi, köyle şehir arasındaki kültürel ve ekonomik ‎farklılıkların giderilmesine yardımcı olması öngörülüyordu.
    • ‎ ‎
    • Fırka ile halk arasında bir kopukluk olduğu gözlemleniyordu. Bu ‎kopukluğu dolduracak köprülere ihtiyaç vardı. Diğer taraftan yeni rejim ‎karşıtı bir takım düşüncelerin yuvalandıkları bazı sivil toplum ‎örgütlerindeki gelişmelerin kontrol altında tutulması yararlı olacaktı. ‎‎
    ‎ Görüldüğü gibi halkevleri pek çok alanda hizmet etmek üzere kuruluyordu. Ancak ‎Halkevlerinin kuruluş amaçlarının temelinde yukardan başlamış olan aydınlanma ‎eyleminin tabana yayılması olduğunu düşünüyoruz.
    ‎ ‎

    . b - Kuruluş Süreci ve Kurucular

    RecepPeker DrReşitGalip Türk Ocaklarının 1931 yılı Nisan ayında toplanan son kongresinde Cumhuriyet ‎Halk Fırkasına katılma kararı alındı, Fırkanın bundan bir ay sonra toplanan III. ‎Büyük Kurultayında da bu karar aynen onaylandı. . Bu suretle Türk Ocaklarının ‎‎257 şubesi Cumhuriyet Halk Fırkasına geçmiş oldu. Şimdi sıra onun yerine ‎kurulacak örgütün adını, şeklini ve görevlerini tespit etmeye gelmişti.
    ŞevketSüreyyaAydemir FalihRıfkıAtay Atatürk Halkevlerini kurma görevini, daha sonra Milli Eğitim Bakanı olacak olan ‎ Dr. Reşit Galip ‘e verdi. İlk adım olarak Ankara Türk Ocağı ‎binasında Şevket Süreyya (Aydemir), Recep Peker, Hasan Cemil ‎‎(Çambel), Cevdet Nasuhi, İsmail Hüsrev (Tökin), Vildan Aşir (Savaşır) ’ın katıldığı ‎bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda konunun bütün yönleri müzakere edildi. İnkılapların ‎tabana yayılmasında yeterince başarılı olamadığı için kapanan Türk Ocaklarının ‎yerine geçecek olan yeni kuruluşun en başta gelen görevi tabii ki inkılapların ‎etkinlik kazanmasına çalışmak olacaktı. Model olarak yararlanmak amacıyla Avrupa ‎ülkelerindeki “yetişkin eğitimi” ile ilgili kurumlar gözden ‎geçirildi. Nihaî düzenlemeleri yapmak üzere aralarında Şevket ‎Süreyya (Aydemir) ve İsmail Hüsrev (Tökin)’in bulunduğu bir ‎komisyon kuruldu. Bu komisyon başta kuruluşun ana tüzüğü olmak üzere, bütün ‎hazırlık çalışmalarını yaptı.
    ‎ ‎‎1930 ‘lar Avrupa’sı nda çeşitli adlarla gençlik kuruluşları faaliyette ‎idi. Örneğin Vildan Aşir ( Savaşır)’ın daha önce verdiği bir ‎konferansta bahsettiği Çekoslovakya’daki Sokol’lar ‎vardı. Pek çok kaynakta Halkevi isminin ve başlıca özelliklerinin buradan ‎esinlendiği yazılıyor. Bununla beraber daha önce Falih Rıfkı ‎Atay’ın Rusya’daki Halkçılık Hareketi (Narodnik hareket) ve ‎‎“Halkevi”nden (Narodni dom) bahsettiği ‎anlaşılmaktadır. Diğer taraftan Atatürk’ün, Fransız Devrimi sırasında “Halk ‎Okulu” görevi yapan Jakoben Kulüpleri’nin etkisi altında kaldığı görüşü ‎de ileri sürülmüştür
    ‎ Halkevleri ile ilgili hukukî düzenlemeler yapılırken, gerek Rusya’daki ve gerek ‎diğer Avrupa ülkelerindeki örneklerden yararlanıldığı muhakkaktır. Ancak ‎yukarda sözü edilen çalışmalar sonunda ortaya çok değişik bir yapı çıkmıştı. Öyle ‎ki amaçları, idarî yapısı, üstlendiği görevler, hizmet etmesi beklenen gruplar ‎topluca dikkate alındığında görülür ki Halkevleri özgün ‎kurumdur. Tümüyle bizim kurumumuzdur.
    ‎ ‎

    . c - Halkevlerinin Çalışmaları

    ‎ Bir kuruluşun yöneticileri, binaları, idarî yapısı vs. o kuruluş hakkında az çok ‎bilgi sahibi olmamıza yardımcı olur. Ama o kuruluş hakkında daha doğru bir ‎değerlendirme yapabilmek için çalışmalarına göz atmak gerekir.
    ‎ Halkevlerindeki çalışmaların 9 ayrı kolda yürütülmesi öngörülüyordu:
      ‎ ‎
    1. Dil ve Edebiyat Kolu,
    2. ‎ ‎
    3. Güzel Sanatlar Kolu,
    4. ‎ ‎
    5. Temsil Kolu,
    6. ‎ ‎
    7. Spor Kolu,
    8. ‎ ‎
    9. Sosyal Yardım Kolu
    10. ‎ ‎
    11. Halk Dershanesi ve Kurslar Kolu,
    12. ‎ ‎
    13. Kütüphane ve Yayın Kolu,
    14. ‎ ‎
    15. Köycülük Kolu
    16. ‎ ‎
    17. Tarih ve Müze Kolu
    ‎ Bütün halkevlerinde bu kolların (şubelerin) hepsinin kurulması zorunlu değildi ‎ama bu kollardan en az 3’ü olmadan Halkevi açılamazdı. Diğer bir açılış şartı ise ‎her Halkevinde bir kütüphane ya da okuma odası ‎‎bulunmasıydı. Bunun dışında Halkevi binalarında ‎ ‎
      ‎ ‎
    • Bir Çok Amaçlı Salon,
    • ‎ ‎
    • Bir Spor Salonu,
    • ‎ ‎
    • Toplantı veya Etkinlik odaları ve
    • ‎ ‎
    • Yönetim bölümü
    ‎ bulunurdu.
    ‎ ‎Halkevlerinde Yönetim Kurulu üyelerinin ve Şube Görevlilerinin Cumhuriyet ‎Halk Fırkasına mensup olmaları gerekli idi. Bununla beraber Fırkaya kayıtlı ‎olsun veya olmasın isteyen herkes bütün faaliyetlere katılabilir ve sunulan bütün ‎hizmetlerden yararlanabilirdi.
    ‎ Yine de kabul etmek gerekir ki Halkevleri tek parti rejimi ‎zamanında kurulduğu için, Cumhuriyet Halk Fırkasının bir alt birimi gibi ‎görünüyordu. Çok partili siyasî hayata geçilince bu durumun düzeltilmesi için ‎bazı gayretler sarf edilmiş ise de pek başarılı olunamamıştır.
    ‎ Halkevlerinin gelirlerinin ilke olarak öncelikle yardımlardan oluşması ‎öngörülmesine rağmen uygulamada giderlerin büyük kısmı genellikle Halkevinin ‎bulunduğu yerin CHP örgütü tarafından karşılanıyordu. ‎ ‎(7) ‎ Esasen Halkevi başkanı ‎çoğu kez o yerdeki Parti örgütünün ya başkanı ya da bir Yönetim Kurulu üyesi ‎olurdu.
    ‎ Halkevlerinin en önemli faaliyetlerinden birisi de yayınları ‎olmuştur. Bu yayınlar kitaplardan, broşürlerden ve dergilerden oluşmakta ise de ‎gerek sayı ve gerek önem bakımından dergilerin ağırlıkta olduğu görülmektedir. ‎ ‎
    Her Halkevi kendi dergisini çıkarma hakkına sahipti. Büyük küçük hemen her ‎Halkevi bu hakkını kullanırdı. Bu dergilerde şiir, hikâye, anı gibi edebi çalışmalar ‎yanında, yerel tarih, konuşma dili ve folklor çalışmaları büyük yer tutuyordu. ‎Özellikle İstanbul, İzmir, Adana, Konya gibi büyük merkezlerin ‎Halkevi dergileri çok zengin içerikle çıkardı. Ankara Halkevinin dergisinin çok ‎özel bir adı ve yeri vardı. Ülkü adı verilen bu derginin ‎editörlüğünü uzun yılllar bizzat CHP Genel Sekreteri Recep Peker ‎‎yürütmüş, ondan sonra bu görevi Fuat Köprülü üstlenmişti. ‎Halkevleri kapandığında Ülkü dergisinin son editörü Ahmet Kudsî ‎Tecer idi.
    ‎ Halkevlerinin en başarılı çalışmalarından birini de ‎ Sosyal Yardım ‎Kolları yürütüyordu. Örneğin o yıllarda vuku bulan iki büyük depremde ‎çok yararlı hizmetler yapılmıştı.
    ‎ İnkılaplar alanında da Halkevlerinin yararlıkları görüldü. Örneğin Şapka İnkılabında ve Soyadı Kanununun uygulanmasında önemli ‎yardımlarda bulunuldu.
    ‎ Halkevlerinin yurt dışında da faaliyetlerde bulunması isteniyordu. Bu cümleden ‎olarak Londra Halkevi ‎ ‎(8) ‎ ‎19 Şubat 1942 tarihinde ‎Londra’da açılmış ve altı şubesi ile başarılı faaliyetler yapmıştır.
    ‎ ‎1951 yılında kapatıldıklarında yurdun her köşesine dağılmış olarak 478 ‎Halkevi ve 4322 Halkodası faaliyette idi.
    ‎ ‎

    . d - Halkevlerinin kapanışı
    Resmî daire ve ‎müesseslerin siyasi partilere bedelsiz mal devredemeyeceklerine ve bu ‎daire ve müesseselerle münfesih derneklere ait olup siyasi partilere ‎terkedilmiş olan gayrimenkul mallarla bu partiler tarafından genel ‎menfaatler için yaptırılmış olan binaların sahiplerine ve Hazineye iadesine ‎dair Kanun”
    Bu uzun ve çetrefil cümle Halkevlerinin kapatılması için çıkarılan 8.8.1951 tarih ve 5830 sayılı kanun un başlığıdır. Görüldüğü gibi ‎bu başlıkta ne Halkevi ne de kapatma sözcüğü görülüyor. Ama 1932 yılında ‎kurulduktan sonra geçen 19 yılda toplumsal ve kültürel hayatımıza çok önemli ‎katkılar yapmış olan Halkevleri bu 15 maddelik kanunun iki maddesi delaletiyle, ‎evet doğrudan değil adeta ima edilerek kapatıldı.
    ‎ Uzun müzakereler, aldatmacalar, verilen fakat tutulmayan vaatler ile geçen uzun ‎ve oldukça hararetli siyasî çekişmeler sonunda kabul edilen kanun, belki de ‎yapılan haksızlıktan biraz utanıldığından ismi gibi oldukça karmaşık hukuki ‎düzenlemeleri içeren 15 maddeden ibaretti ve toplam üye sayısı 468 olan ‎oturumda 340 Demokrat Partili milletvekilinin oyları ile yasalaşmıştı.
    ‎ Hikâyeye başından başlayalım:
    ‎ Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı’nın en önemli sonucu ‎cumhuriyet olmuştur. Gerçekten savaşın sona ermesi üzerine kurulan yeni ‎Dünya’da pek çok devlet mevcut siyasî rejimini bırakıp cumhuriyeti kabul ‎etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti de bu dönemde kurulmuştu. II. Dünya ‎Savaşı’nın sonucu ise demokrasi oldu; birçok ülke ‎demokrasiye geçti veya geçeceğini ilan etti. Türkiye tıpkı birinci dalgada olduğu ‎gibi, ikinci dalgada da genel gidişe uydu, demokrasiyi benimseyerek çok partili ‎hayata geçmeye karar verdi. İşte bu karar Halkevlerinin sonunun başlangıcı ‎oldu.
    ‎ Gerçekten 1946 seçimleri nden sonra Cumhuriyet Halk Partisinin ‎‎395 sandalyesine karşı Demokrat Partinin ‎66 ‎milletvekilliği ile muhalefet olarak meclise girmesinden hemen sonra Halkevleri ‎tartışılır hale geldi. Çünkü Halkevleri CHP’nin bir alt kuruluşu gibi görülüyor, ‎özellikle giderlerinin dolaylı olarak Hazineden karşılanıyor olması şiddetle ‎eleştirtiliyordu. Halkevlerinin idarî yapısı ve çalışmaları hakkında yukardaki ‎açıklamalardan anlaşılacağı gibi bu eleştirilerde haklılık payı yok değildi.
    ‎ Diğer taraftan tekrar açılan Türk Ocakları da Halkevlerine ‎devredilmiş olan en mal varlıklarını geri istemeye başladı.
    ‎ Bu eleştiriler üzerine konuyu incelemek üzere bir komisyon kuruldu. İncelemeler ‎sonunda Halkevlerinin bir tesis ‎ ‎(9) haline getirilmesi önerildi. Ancak bu öneri ‎uygulamaya konulmadı.
    ‎ Halk Partisinin 1947 yılındaki Büyük Kongresinde Halkevleri'nin Halk Partisinin ‎mülkiyetinden çıkarılması önerisi kabul edilmişti. Fakat bu öneri uygulamaya ‎konulamadı. Bazı Demokrat Parti Milletvekilleri de Halkevlerinin Millî Eğitim ‎Bakanlığı’na bağlanmasını önerdiler. Bu öneri de kâğıt üzerinde kaldı.
    ‎ Demokrat Partinin 14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidar olması ile ‎birlikte Halkevleri tartışması şiddetlendi. CHP, Halkevlerini “parti ayrımı ‎gözetilmeksizin tüm gençlere ve tüm halka açık olduğu” şeklinde bazı ‎savunmalar ileri sürmüş ise de bir uzlaşmaya varılamadı. Bu suretle Halkevlerinin ‎akıbeti belli oldu.
    ‎ Önce Demokrat Parti Milletvekilleri tarafından TBMM’ye verildi. Bu öneri ‎Halkevlerinin tümüyle kapatılmasını sağlayamayacağı düşünüldüğü için kabul ‎edilmedi. Daha sonra Halkevlerini tümüyle yok etmeyi amaçlayan bir yasa önerisi ‎verildi ve yukarda sözü edilen 5830 sayılı kanun kabul edildi.
    ‎ ‎Ancak Halkevlerinin kapatılması ile yetinilmedi. ‎Kanunun o çetrefil maddelerinden yararlanılarak CHP’nin bir kısım ‎mallarına da el konuldu.Kötülük bununla da kalmadı. Halkevlerinin 19 yılda elde ‎ettiği bütün birikim ve kazanımların, özen gösterilmediği için veya kasıtlı olarak ‎yok olmasına neden olundu. Özellikle Kütüphanecilik ve Yayın Kolunun kitap, dergi ‎vb koleksiyonları kayboldu. Kültür araç ve gereçlerine reva görülen bu tutum, ‎konunun kötü particilik yanında aydınlanmaya karşı bilinçli bir yobazlık ‎hareketi olduğunu da gösteriyor.
    ‎ Bir görüşe göre Halkevlerinin kapatılmasının önemli bir kötü sonucu da gençlikle ‎ilgilidir:.‎ ‎
    Bugün, Türkiye'nin siyasal, toplumsal ve kültürel ‎sorunlarının içi içe ortaya çıkışı, bu kültür yuvalarının (Halkevlerinin) yok ‎edilişinden kaynaklanmaktadır. Gençliğin birbirine hasım kamplara ‎bölünüşü ve rejimi sarsan boyutlara tırmanışının gerisindeki asıl nedeni, ‎onların bir çatı altında ortak değerlere sahip olamayışında ‎aranmalıdır.
    ‎ Halkevlerinin yok edilişi ile gençler kültürel faaliyetlerden sosyalleşme ‎fırsatlarından mahrum, sanat ve dayanışma olanaklarından yoksun bırakılan ‎genç kuşaklar arasında yaşandı. Onlar acı çektiler, bölündüler ve birbirine ‎hasım kamplara ayrıldılar, kendilerini ölümcül kavganın içinde buldular. Bir ‎bölümü dinci ve de ırkçı akımların vurucu gücü olarak kullanıldı. Böylece ‎Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet ve demokrasi ilkelerini halka ‎sevdirecek gençlerin bir çatı altında emeklerini birleştirmeleri savı, 1950 ‎‎'nin siyasal iktidarı tarafından ortadan kaldırılmış oldu. ‎(10)
    ‎ ‎

    . V - SONUÇ

    ‎ ‎

    . a -Göle Yoğurt Çalmak

    ‎ Şimdi sıra göle yoğurt çalmaya geldi.
    ‎ Yani sorumluluk sahibi özgürlükçü, hümanist aydınlar sıfatıyla ‎Halkevleri deneyiminden esinlenmek suretiyle bu güzel ülkeyi yeniden inşa etme ‎yolunda döşeyebileceğimiz tuğlaları belirleme zamanı geldi.
    ‎ ‎ Hoca Nasreddin yoğurt çanağını boca ederekAkşehir ‎Gölünde yoğurt tutulmayacağını pek âlâ biliyordu. Ben de kamu idarelerinin ve özel ‎kuruluşların çatısı altında geçirdiğim yarım yüzyılı aşan zaman içinde ortaya atılan ‎bir görüş veya öneri ne kadar akla yakın ve ne kadar umut verici olsa da kös ‎dinlendiğini çok gördüm.
    ‎ Yine de aşağıdaki görüşlerimi sunmaktan kendimi alamıyorum. Eminim biraz kafa ‎yoran okuyucular bunlardan çok daha geçerli ve yararlı fikirler ortaya ‎koyabileceklerdir.
    ‎ Halkevlerinin işlevini günümüzde sürdürmek adına neler yapılabilir?
      ‎ ‎
    1. Ülke çapında Atatürk Devrimleri ve Aydınlanma başlığı ‎altında bir dizi veya her yıl ülke çapında sempozyumlar, konferanslar ‎düzenlenebilir ve çeşitli platformlrda bu bağlamda düzenlenen etkinliklere ‎katkı verilebilir.
    2. ‎ ‎
    3. Atatürk’ü anma etkinlikleri
      1. ‎ ‎
      2. Dil, edebiyat, tarih,
      3. ‎ ‎
      4. Güzel sanatlar
        1. ‎ ‎
        2. Müzik
        3. ‎ ‎
        4. Resim,
        ‎ ‎
      5. Tiyatro
        ‎ dallarında çeşitli aktiviteler içeren Atatürk’ü Anma Şölenleri ‎‎ haline dönüştütülebilir.
      ‎ ‎
    4. Halen faaliyette olan veya yeniden kurulacak bir vakıf tarafından kira ‎ile tutulan bir mekânda örneğin Bilim ve Sanat Evi veya ‎‎ Kültür Yurdu gibi bir adla aydınlanma ‎merkezi şeklinde yapılar oluşturulabilir.

    .b – Kurşun

    Suna Kili yukarda sözü edilen eserinde Tarık Zafer ‎Tunaya’nın devrim süreci ile ilgili bir saptamasına yer veriyor. Bu saptamayı ‎biraz değiştirerek şöyle özetleyebiliriz:
    ‎ ‎
    Devrim programının uygulanması sırasında devrim ‎kadroları gerici veya tutucu güçlerden gelecek baskılara, etkilere ‎karşı durmak zorundadır. Yani devrim yapılmış olan bir ülkedeki ‎ilerici güçler, karşılarındaki gerici güçler ile çarpışmaya hazır ‎olmalıdırlar.
    ‎ Bugün ülkemizde devrim değil karşı devrim programı uygulanmaktadır. Hem ‎de bu uygulama başlangıçta olduğu gibi takiyye yaparak değil açıktan açığa ‎yürütülmektedir. O halde Tunaya’nın saptaması, aksi yönde de olsa yine geçerli ‎olmalıdır. Demek ki bugün yaşanmakta olan üzücü eylemler ve her gün üstümüze ‎boca edilen o sert söylemler, içinde bulunduğumuz durumu çok açık ve net olarak ‎bize anlatıyor olmalıdır.
    ‎ YANİ Karşı devrim kadroları ilerici güçlerden (bizlerden) gelebilecek tepkilere ‎reva gördükleri söylem ve eylemlerde bulunmaktadırlar. Onun içindir ki
    "Hava kurşun gibi ‎ağır!"

DİPNOTLAR

‎‎‎(1).‎ Bugün pekçok kaynaklarda bilgilerin yer aldığı kaynaklarda “dernek” sözcüğü kullanılmış. Oysa yanlış ‎hatırlamıyorsam bu sözcük “cemiye=society” anlamında ilk kez Teşkilat-ı Esasiye Kanunu”nun ANAYASA ‎olarak Türkçeleştirilmesi sırasında kullanılmıştı.‎‎‎(1)‎▲‎‎
‎‎‎(2).‎ ‎ ‎ ‎(2)örneğin 1935 yılında‎ ‎‎(2)‎▲‎‎
‎‎‎(3).‎ coup de grâce‎‎‎(3)‎▲‎‎
‎‎‎(4).‎ ‎(4) Ezgi Eloğlu: Niyazi Berkes’in Eserlerinde Türk Devrimi - Yüksek Lisans Tezi - Ankara, 2011‎‎‎‎(4)‎▲‎‎
‎‎‎(5).‎ ‎5) Prof. Dr. Suna Kılı: Atatürk Devrimi - Bir Çağdaşlaşma Modeli - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - ‎Altıncı Baskı- Ankara, Mayıs 1998‎‎‎(5)‎▲‎‎
‎‎‎(6).‎ ‎(6) Devrim değil inkılâp. Atatürk devrimleri değil Atatürk İnkilâpları demenin daha uygun olduğunu ‎düşünüyorum. . Çünkü: Devrim sözcüğü ihtilal sözcüğünün karşılığıdır. Zaten Devrim sözcüğünün türetildiği ‎devirmek sözcüğünün içerdiği yerici (pejoratif) yan-anlam pek sevimli kaçmamaktadır. Diğer taraftan ‎sanıyorum İnkılap sözcüğünün İngilizce ve Fransızcada tam bir karşılığısöz konus yok. Belki reform olabilir ‎ama etimolojik olarak Transformation sözcüğü daha yakın duruyor. İlla Türkçe olsun istenirse, inkılap ‎sözcüğünün iç anlamında devrim değil evrim söz konusu olduğundan, bu sözcüğün karşılığı olarak evrilim ‎denebili ‎‎‎(6)‎▲‎‎
‎‎‎(7).‎ ‎(7) Atatürk ölünce vasiyeti üzerine menkul mallarından bir kısmı Halkevlerine verilmiştir.‎‎‎(7)‎▲‎‎
‎‎‎(8).‎ ‎ ‎(8)Demokrat Parti iktidar geldiğinde ilk yaptığı işlerden biri ödenek yetersizliği bahanesi ile bu bu ‎Halkevini kapatmak olmuştur (18 Haziran 1950)‎‎‎‎(8)‎▲‎‎
‎‎‎(9).‎ ‎ ‎(9)O zaman yürürlükte olan Medeni Kanun’da vakıf’a tesis deniyordu‎‎‎(9)‎▲‎‎
‎‎‎(10).‎ Ali Nejat Ölçen : Halkevleri'nin Yok Edilişi . http://www.ismetinonu.org.tr/index.php/ismet-inonu/77-‎halkevlerinin-yok-edilisi‎‎‎(10)‎▲‎‎
..