BİLGİYE ERİŞME ÖZGÜRLÜĞÜ
Giriş
Günümüzde bütün dünyada bilgiye erişim özgürlüğü konusunda, devletler, devletlerarası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri çerçevesinde heyecan verici bir düşünce akımı yaşanmakta, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar tarafından da insan hakları kapsamında bireylerin ve halkın bilgi edinme hakları konusunda bağlayıcı bildiriler yayınlanmaktadır. Son bir kaç yılda birçok ülkede bu hakkı güvence altına alan ve uygulamalara yön veren kanunlar kabul edilmiş bulunmaktadır. Pek çok devletlerarası kuruluşta oluşturulmuş olan Bilgi Açıklama Sistemleri düzenli olarak gözden geçirilmektedir.
Bilgiye Erişme Özgürlüğü konusundaki bu yoğun ilgi başlıca şu üç nedene dayanmaktadır:
Bilgiye Erişme Özgürlüğü, insanın, insan olma haysiyeti ile yakından ilgili olan insan haklarına saygının temelinde yer alır ve düşünce özgürlüğünün olmazsa olmaz öğesidir. Çünkü Özgür insan, özgürce düşünebilen ve kanaatlerini özgürce ifade edebilen insandır. Bunun ön koşulu da doğru, çarpıtılmamış bilgiye erişim hakkıdır. Bu hakkın yetersiz olduğu ülkelerde kamuoyunun sağlıklı oluşmadığı, yürütme erkini elinde bulunduran grup veya kişilerin kitle iletişim araçlarını kullanarak gerçeğe aykırı durumları kendi halklarına benimsettikleri görülmektedir. İşte bu nedenle, yetkin demokrasilerde düşünce özgürlüğü kavramının temel öncülü, devlet organlarınca üretilen bilgiye özgürce erişme hakkıdır. Yeterli ve doğru bilgi elde edemeyen birey ve toplumların özgür davranmaları beklenemez. .
Bilgiye Erişme Özgürlüğü temsili demokrasilerde saydamlığın ve katılımcılığın önemli ve hatta zorunlu bir gerecidir. Dürüstlük Devlet yönetiminde en önde gelen ihtiyaçtır. Dürüstlüğe ulaşmanın tek yolu ise Saydamlıktır. Diğer yandan, Demokrasinin bugün eriştiği Katılımcı Demokrasi kavramı yurttaşların sadece seçimlerde değil bütün demokratik karar verme süreçlerinde görüşünü iletmesi anlamını taşımaktadır. Bu bildirimin bilinçli olması ise ancak saydamlık ile mümkün olur.
Çağdaş demokratik devletlerde en önde gelen ve birbirine sıkı sıkıya bağlı iki kavram olan iyi yönetişim ve hesap verme yükümlülüğünün de öncül koşulu Bilgiye Erişme Özgürlüğüdür.
Gerçekten, etkin, verimli, tutumlu ve dürüst bir yürütme anlamındaki iyi yönetişim bugün demokratik ülkelerde yurttaşların aradığı en önemli özellik olmuştur. İyi yönetişim aynı zamanda siyasilerin ve her kademedeki teknokrat ve bürokratların icraatlarının sorumluluğunu taşımaları anlamına gelen hesap verme yükümlülüğünün varlığını gerektirmektedir. Bilgiye Erişim Özgürlüğü Hesap Verme Yükümlülüğü bağlamında da büyük önem taşımaktadır. Zira gizlilik yolsuzluğu, gücün kötüye kullanılmasını ve kötü yönetimi besleyen en önemli ve en fena kaynağıdır.
Bilgiye Erişme Özgürlüğü, aynı zamanda hükümetlerin güvenirliğini ve halkın hükümet faaliyetlerine ilgisini artırmakta demokratik hayata canlılık ve ilerleme getirmektedir.
Bugün artık hiç bir demokraside, bilgi edinme hakkının yerindeliği ve gerekliliği tartışılmamaktadır.
Tanım
Öncelikle İngilizce Freedom of Information ibaresinin karşılığı olarak Bilgiye Erişim Özgürlüğü terimini kullanmamızın gerekçesini açıklamalıyız:
Bilindiği gibi, İngilizce ibarede yer alan Information sözcüğünün Türkçe’mizde tam ve herkesin kabul ettiği bir karşılığı bulunmamaktadır, batı dillerindeki Information sözcüğü yerine bilit veya bilinti sözcüklerinin kullanılması önerilmiş ise de bu sözcükler yaygın bir kullanıma mazhar olamamışlardır.
Diğer taraftan Türkçe’mizde bilgi sözcüğü hem knowledge hem de information yerine kullanılmak zorunda kalınmakta, bu ise pek çok kavram kargaşasına neden olmaktadır.
Bilgi Edinme Özgürlüğü ibaresi, işlenmiş yapılandırılmış bir bilinti (information) yani bilgi anlamını baskın olarak taşıdığı için, Bilgi Özgürlüğü ibaresi de özneyi insan değil bilgi olarak gösterdiği için tercih edilmemiştir.
Bu İngilizce terimi Türkçe’ye
-
Bilgi Özgürlüğü,
-
Bilgi Edinme Özgürlüğü ,
-
Bilgilenme Hakkı /Özgürlüğü,
-
Bilgiye Erişim Özgürlüğü,
-
Özgür Bilgi Hakkı, Açık Bilgi Hakkı
-
Resmi Bilgilere Erişim Özgürlüğü,
-
Resmi Bilgileri Elde Etme Hakkı
olarak çeşitli şekillerde çevrilmekte,. bunlardan Bilgi Özgürlüğü ile Bilgi Edinme Özgürlüğü’/span>nün daha sık kullanıldığı görülmektedir. Bununla beraber bu ibarelerin her ikisinin de bugün Freedom of Information teriminin yüklendiği anlamı taşıyamadığını düşündüğümüz için, bu çalışmada Bilgiye Erişme Özgürlüğü ibaresini kullanacağız.
Diğer taraftan bu ibarede yer alan bilgi sözcüğü, batı dillerindeki Information yani işlenmiş veri anlamında kullanılmıştır. Bu bakımdan ilişkilendirilmiş ve yapılandırılmış, düşünsel, bilimsel veya sanatsal bilgi anlamındaki bilgi ile karıştırılmamalıdır. Ayrıca, Bilgiye Erişme Özgürlüğü işlenmemiş veri biçimindeki bütün bilgilere (bilintilere) özgürce erişme hakkı anlamını da taşımamaktadır. Örneğin telif hakkı kuralları ile korunmakta olan bilim, sanat, teknoloji, sanayi, ticaret alanlarında üretilen zihinsel ürünler kapsam dışıdır. Burada daha çok resmî veya kurumsal bilgiler söz konusudur. Öyleyse Bilgiye Erişme Özgürlüğü’nü, fazla basitleştirmenin tehlikesini göze alarak, bireylerin, kamu kurum ve kuruluşları tarafından üretilen veya derlenen bilgileri görebilmek, bunlardan yararlanabilmek hakkı şeklinde tanımlayabiliriz. Bu kamu kurum ve kuruluşları arasına, aşağıda açıklanacağı gibi, son zamanlarda uluslararası kurum ve kuruluşlar da katılmaya başlanmıştır.
Kamu kurum ve kuruluşlarında üretilen veya derlenen bilgilerin bulunduğu ortam ne olursa olsun, Bilgiye Erişim Özgürlüğü’nün kapsamı içinde olmakla beraber, iletişim ve bilişim teknolojilerinin (İBT) yaygınlaşması ile bu özgürlük yeni bir anlam ve önem kazanmıştır. Çünkü İBT bilginin derlenmesini, üretilmesini, sınıflandırılmasını ve saklanmasını kolaylaştırmakla kalmamış, bu bilgilere erişilmesini de pratikleştirmiş ve herkesin yararlanabileceği bir duruma getirmiştir. Daha önce resmi bilgilere bireylerin ve halkın erişebilmesi için bu bilgilere ya dosya, defter, kalamazo, kütük, liste, cetvel gibi kendi özgün ortamlarına ulaşarak veya bunların bir şekilde çoğaltılmış ve yayımlanmış olan kopyalarını elde ederek mümkün olabiliyordu. İBT ve İnternet sayesinde bu fiziksel kısıtlamaz yı ortadan kaldırmak oldukça kolaylaşmıştır. Örneğin, evinizden TBMM ‘nin bir kısım belgelerine ulaşmak imkan dahiline girmiştir. Bununla beraber, gerek belgelerin elektronik ortamda isteyenlerin istifadesine sunulması için yapılması gereken çalışmaların maliyeti ve gerek yöneticilerin bu hususa önem vermemeleri veya kendileri için sakıncalı bulmaları gibi nedenlerle bütün resmi bilgilere erişilmesi mümkün olamamakta, fiziksel kısıtlama ülkeden ülkeye değiştiği gibi, aynı ülkede de kurumdan kuruma farklılık arz etmektedir.
Bilgilere erişmede asıl güçlük ise içerikle ilgili kısıtlamalardan kaynaklanmaktadır.
Kamu kurum ve kuruluşlarında üretilmiş, derlenmiş ve kâğıt üstünde veya elektronik ortamda saklanmakta olan bilgilerin, herhangi fiziksel bir kısıt olmasa bile, tümünün açık olması, yani her isteyenin görmesi ve yararlanmasına sunulması her zaman mümkün olmamaktadır.
Burada öncelikle yasal engeller karşımıza çıkmaktadır. Kanun bazı bilgilerin kamuya açılmasını yasaklamaktadır. Yasal kısıtlamalardan ayrı olarak yöneticilerin çeşitli gerekçelerle bilgileri herkesin erişebileceği bir şekilde yayımlamak istememeleri de önemli bir kısıtlama nedeni olmaktadır. Bu bakımdan elektronik ortamda hazırlanmış bulunan ve açıklanması için yasal bir engel bulunmayan bütün bilgi ve belgelerin de dizinlenmesinin ve kamunun yararına sunulmasının zorunlu olması gerekmektedir.
Kapsam
Hangi resmi bilgilerin yayınlanması gerektiği üzerinde çok durulan bir konudur. Çünkü yurttaşların bilmek istedikleri ile yönetimin açıklamak istedikleri her zaman çakışmamaktadır. Önce devlet sırrı kavramı karşımıza çıkıyor. Tabiidir ki Devletin güvenliği açısından açıklanması sakınca doğurabilecek bilgiler saklı kalmalıdır. Bunun gibi kamu düzeni, halkın sağlığı, genel ahlak kuralları açısından açıklanması sakınca doğuracak bilgiler de bulunabilir, Ama bu kavramların hemen hepsi kolayca tanımlanabilecek kavramlar olmadığı için Bilgiye Erişim Özgürlüğü’nün sınırlarında pek çok gri alanlar kalabilmektedir.
Diğer yandan bu sayılan gerekçelerle bir alandaki bilgilere erişme bağlamında herhangi bir kısıtlama için şu koşullar aranmalıdır.
Kısıtlama,
- Haklı bir amaca yönelik olmalıdır
- Bu amaç bağlamında gerçekten önemli bir ihtiyaca cevap vermelidir
.
- Kanunla hükme bağlanmış olmalıdır.
Buna karşılık, yasal olarak açıklanmasında sakınca olmadığı belirlenmiş olan bilgi ve belgelere erişmek için bu bilgi belgelere erişmek hakkına sahip olduğunu veya bu bilgi ve veya belgeye ihtiyacı olduğunu ispat etmesi kişiden istenebilmektedir. Bununla beraber yetkin demokrasilerde bu ispat yükümlülüğü de artık yön değiştirmiş bulunmaktadır. Bir kişi, bir kurum veya kuruluşta bulunan bir bilgi veya belgeye erişmek istediğinde bu kurum veya kuruluş bu bilgi veya bilgeye erişmenin kanunla yasaklanmış olduğunu kanıtlamalıdır
Kısıtlamalar konusunda yapılan tartışmalar sonunda bugün varılan nokta şudur: -
Güvenlik güçleri dâhil, hiç bir kamu kurum ve kuruluşu işlevi ve görevi nedeniyle Bilgiye Erişim Özgürlüğü’nün dışında tutulamaz.
-
Bilgiye Erişme Özgürlüğü yasalarla düzenlenirken yasaklanacak bilgi ve belgeler sayma yoluyla (tadadî olarak) belirlenmeli, tanımlar net olmalıdır.
-
Bu düzenlemede açıklanacak bilgi ve belgelerin belirtilmesi yerine, açıklanması yasaklanan bilgi ve belgeler bildirilmeli ve bunlar dışında kalan bütün bilgi ve belgelere erişilebilmelidir.
Bilinçlenme
Bütün diğer özgürlüklerde olduğu gibi asıl kısıtlama veya serbestlik -
önce bireylerin,
-
sonra toplumun ilerici katmanlarının ve
-
en sonunda da bütün toplumun
bilinç düzeyi ile yakından ilgilidir. Önce bireylerin zihinlerindeki kapılar açılacak; insanlık idealleri yaygınlaşacak, geniş görüş, hoşgörü, ılımlılık ortamı yaratılacak, bu akımlar kuvvetli bir özgürlük rüzgârı haline gelecek ve giderek bu özgürlük rüzgârı toplumun egemen sınıflarını, etkin güçlerini, yöneticilerini önüne katacaktır. Burada da kültürün önemi ve bilişim kültürünün yaygınlaşmasının gerekliliği karşımıza çıkmaktadır.
Bu bağlamda sivil toplum kuruluşlarına, akademik çevrelere ve medyaya önemli görevler düşmektedir. Diliyoruz ki, Bilişim Şurası, bilişim teknolojilerinin toplumun maddî gönencinin artırılmasına ve kültür düzeyinin yükseltilmesine yardımcı olmak yanında özgürlüklerin gelişmesine de yararlı olacağı fikrinin daha iyi anlaşılmasına ve yayılmasına vesile olsun. Halkımızın özgürlük bilinci güçlensin.
Ülke Uygulamaları
Anayasal Durum
Bilindiği gibi özgürlüklerin sınırları bir taraftan gelenek ve töreler ile bir taraftan da yasal çerçeve ile çizilmektedir. Bilgiye Erişim Özgürlüğü bakımından bugün artık sansür uygulamaları Dünyanın büyük bir bölümünde ya kalkmış, ya da biraz şekil değiştirmiş ve oldukça azalmıştır. Bununla beraber, gerek kişi haysiyet ve onurunu ve gerek ulusal güvenlik, kamu düzeni, genel ahlâk gibi kavramları korumak amacıyla ceza yasalarına konulmuş olan ağır hükümlerle çatışmamak için kişilerin gönüllü olarak özdenetim uyguladıklarını görmekteyiz. Medyanın bu şekilde öz denetim uygulaması bazen Bilgiye Erişim Özgürlüğünün özüne zarar verir duruma da gelebilmektedir.
Demokratik ülkelerde düşünce ve ifade özgürlüğü anayasal bir hak olarak karşımıza çıkmakta, Bilgiye Erişim Özgürlüğü ise, ya mahkemeler tarafından ifade özgürlüğünün içinde bulunan bir hak olarak görüldüğü ya da anayasada açıkça sözü edildiği için koruma altına alınmış bulunmaktadır. Bu ikinci uygulama yeni kurulan demokrasilerde ve demokratikleşen ülkelerde daha sık görülmektedir.
Örneğim Japonya, Hindistan, Güney Kore, gibi ülkelerde Bilgiye Erişim Özgürlüğü Yüksek Mahkemeler tarafından ifade özgürlüğüne dayandırılarak anayasanın koruduğu haklar arasına konulmuştur.
Buna karşılık bazı ülkelerde bu hak anayasalarda yer almaktadır. Örneğin, İsveç’te yalnız Bilgiye Erişme Özgürlüğü< /i> değil basın özgürlüğünün tümü anayasal güvence altına alınmıştır.
Arjantin, Bulgaristan, Filipinler, Güney Afrika Cumhuriyeti, Litvanya, Macaristan, Malavi , Moldavya, Peru , Polonya, Rusya , Tayland’da da Bilgiye Erişim Özgürlüğü anayasal bir hak olarak tanınmış bulunmaktadır.
ABD Anayasasında Bilgiye Erişim Özgürlüğü hükme bağlanmadığı gibi, Anayasanın ifade özgürlüğünü düzenleme biçimini göz önüne alan Yüksek Mahkeme bu hakkı ifade özgürlüğünün bir ardılı olarak da saymamış bulunmaktadır.
Özel Yasalar
Bilindiği üzere bir hakkın anayasada düzenlenmiş olması, o hakkın yeterince güvence altına alınmasını her zaman sağlayamayabilir. Bu hakkın kullanılması ve kısıtlamaları ile ilgili koşulların yasalarda yer alması da gerekmektedir. Hatta Anayasada açıkça söz edilmese bile bir hak doğrudan yasa ile güvence altına alınabilir.
Bilgiye Erişim Özgürlüğü ile ilgili ilk düzenlemeler oldukça eski tarihlerde görülmektedir.
İsveç Parlamentosunun 1766 tarihinde kabul ettiği Basın Özgürlüğü Yasası, istek üzerine resmî belgelerin de açıklanması gereğini dile getirmekte idi ki basın özgürlüğü ile ilgili bu yasanın hükümleri artık bugün İsveç Anayasası içine alınmış bulunmaktadır.
Bilgiye erişim özgürlüğü konusunda uzun bir tarihe sahip olan bir diğer ülke ise Kolombiya’dır. Merkezî hükümet ve belediyelerin örgütlenmelerini konu alan 1888 tarihli bir yasada kişilere kamu kurum ve kuruluşları elinde bulunan belgeleri isteme hakkını tanımaktadır.
Anglosakson ülkelerine örnek teşkil eden Bilgiye Erişim Özgürlüğü Yasasının Amerika’da kabulü için oldukça uzun bir zaman geçmesi gerekmiştir ABD Kongresi’nce. 1967 de çıkarılan bu yasayı 1982 yılında Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda’nın benzer yasaları kabul etmeleri izlemiştir.
Bu akımı bazı Asya ülkelerinin Avrupa’dan önce yakaladığını görmekteyiz. Bilgiye Erişim Özgürlüğünü konu alan bir yasayı Filipinler 1987 de , Hong Kong 1995 de, Tayland 1997 de, Güney Kore 1997 de ve Japonya 2001 de kabul etmiş bulunmaktadır. Endonezya, Hindistan ve Pakistan’da da bu yolda bazı adımlar atılmış bulunmaktadır.
Afrika’da, Güney Afrika Cumhuriyeti şimdilik böyle bir yasayı çıkarmış tek ülke olarak görülmektedir. Bununla beraber, Nijerya, Malavi ve Zimbabve’de bazı hazırlıklar yapıldığı anlaşılmaktadır.
Avrupa’ya gelince: Fransa’nın 1986 da, İtalya’nın 1996 da olmak üzere Almanya hariç bütün Avrupa ülkeleri bu konuda bir yasa kabule etmiş bulunmaktadırlar. İngiltere’nin Kasım 2000 tarihinde Bilgiye Erişim Özgürlüğü Yasasını kabul etmesi üzerine Avrupa’nın pek çok ülkesinin arka arkaya bu konuda bir yasa çıkardığını görmekteyiz. Arnavutluk, Bosnhersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Gürcistan, Litvanya, Macaristan, Moldavya, Rusya, Ukrayna bu ülkeler arasındadır. Ermenistan, Polonya ve Romanya’da da benzer çalışmalar yapılmaktadır.
Uluslararası Bildiriler, Sözleşmeler vb
Fransız Devrimi ve Amerikan Bağımsızlık Savaşının insanlığa açtığı yeni ufuklar ve insan hakları konusunda getirdiği anlayış bütün Dünya uluslarını etkilemiştir. Bununla beraber, haklar ve özgürlükler için ulusal düzeydeki savaşımlar sonunda elde edilen kazanımların geniş bir alana yayılması ve yeni yeni ülkeler tarafından kabul edilmesi ancak uluslararası platformlara taşınması ve bildirge, sözleşme, antlaşma gibi uluslararası metinlerde yerini bulması ile mümkün olmaktadır.
Gerçekten birçok uluslararası kurum, insan haklarını koruma ve geliştirme bağlamında Bilgiye Erişim Özgürlüğünün önemini ortaya koyan ve bu hakkın güvence altına alınması için yasal düzenleme yapılması ihtiyacını ve bu düzenlemelerin kapsam ve yönünü belirten metinlerin hazırlanmasına ve kabul edilmesine ön ayak olmuştur.
Bu alanda herhalde Birleşmiş Milletler Teşkilatını önce zikretmek yerinde olur.
Gerçekten Birleşmiş Milletler Genel Asamblesi daha 1946 yılındaki ilk oturumunda kabul ettiği bir karar suretinde [(59(1)]
“Bilgiye Erişim Özgürlüğü temel insan haklarındandır ve ... Birleşmiş Milletlerin kutsadığı özgürlüklerin mihenk taşıdır.”
diyerek Bilgiye Erişim Özgürlüğü’nün önemini vurgulamıştır.
Bu karar suretinden sonra kabul edilmiş olan insan hakları ile ilgili belgede, bilgiye erişim özgürlüğü ayrı bir hak olarak değil ve fakat düşünce ve ifade özgürlüğünün bir öğesi olarak yer almaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi adıyla 1948 tarihinde kabul edilmiş olan bu belgenin ünlü 19 uncu maddesi
“ Herkes kanaat ve ifade özgürlüğüne sahiptir; ki bu herhangi bir müdahale olmadan kanaat besleme ve ülke sınırlarını nazara almadan ve her türlü araçla bilgi ve fikirleri aramak, elde etmek ve açıklamak hakkını içerir.”
hükmünü taşımaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, hem ülkeler düzeyinde hem de uluslararası alanda geniş yankılar uyandırmıştır. Örneğin Amerika Devletleri Teşkilatı hemen 1948 de kabul ettiği Amerikan İnsan Hak ve Ödevleri Bildirgesi’nde araştırma, kanaat ve ifade özgürlüklerini güvence altına almaktadır ki 1969 da imzalanmış olan Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi adlı uluslararası belge İnsan hakları Evrensel Bildirgesinin 19 uncu maddesini hemen hemen aynen içermektedir
Bunun gibi İngiliz Uluslar Topluluğu da konuya eğilmiş bulunmaktadır. Örneğin 1980 yılında Barbados’ta toplanan Adalet Bakanları “Demokratik süreçlere ve Devlet işlerine katılım yurttaşların resmi bilgilere erişimi ile gerçek anlamına kavuşacağını” belirtmişlerdir. İngiliz Uluslar Topluluğu çerçevesinde son zamanlarda Bilgiye Erişim Özgürlüğünü güçlendiren yeni adımlar atılmaktadır.
Bizim açımızdan daha önemli belge kısaca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi adıyla anılan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmedir ki Mart 1950'de Roma'da imzalanarak Eylül 1952 'de yürürlüğe girmiş olup Türkiye, Sözleşmeyi Mayıs 1954 'de onaylamıştır. Sözleşmenin 9 uncu maddesi herkesin düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğüne sahip olduğunu hükme bağlamakta ifade özgürlüğü başlığını taşıyan 10 uncu maddesi ise
“1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir”
hükmünü taşımaktadır.
UNESCO’ nun Kasım 1978 de benimsediği
Kitle İletişim Araçlarının, Barış ve Uluslararası Anlayışın Güçlendirilmesine, İnsan Haklarının Yaygınlaştırılmasına ve Irkçılık, Irk Ayrımı ve Savaş Kışkırtıcılığına Karşı Çıkılmasına Katkısına İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi bu konuda önemli hükümler içermektedir. Örneğin Bildirgenin ikinci maddesinde
“İnsan hakları ve temel özgürlüklerin ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edilen, düşünce, düşündüğünü açıklama ve bilgi edinme özgürlüğünün kullanılması, barışın ve uluslararası anlayışın güçlendirilmesinde çok önemli bir ögedir”
denmekte , onuncu maddenin birinci bendinde de
Bilgi edinme özgürlüğünü güvence altına almak için düzenlenmiş anayasal önlemler ve uygulanabilecek uluslararası araç ve anlaşmalar, duyulan saygı ile birlikte tüm dünyada, bilginin dağıtılmasında rol alan örgütler ve kişilerin, bu Bildirge'nin amaçlarına ulaşabilmeleri için gerekli koşulların yaratılması ve korunması gereklidir
hükmü yer almaktadır.
Son olarak Avrupa Konseyi tarafından 1992 yılında kabul edilen bu konuda önemli bir belge olan “Avrupa Konseyi Anlatım ve Bilgi Özgürlüğü Bildirgesi” nden bahsetmek uygun olur . Bildirgenin konumuzla ilgili olan maddeleri aşağıya çıkarılmıştır.
4. Anlatım ve bilgi özgürlüğünün her insanın toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal gelişmesi için gerekli olduğunu ve toplumsal, ekonomik, kültürel grupların, ulusların ve uluslararası topluluğun uyumlu belirlemesi için koşul olduğunu göz önüne alarak;
5. Bilgi ve iletişimin sürekli gelişmesinin bu hakkın sınır tanımaksızın ve kaynağı ne olursa olsun bilgi ve düşünceleri araştırma, alma ve aktarma hakkının gelişmesine yardımcı olması gerektiğine inanarak;
6. Devletlerin anlatım ve bilgi özgürlüğüne aykırılıkları önlemek ödevleri bulunduğu gibi Her tür bilginin sınır tanımaksızın özgür akışı ve kapsamlı dolaşımı
Kurumsal Bilgilere Erişim
Son onyıllar içinde devletlerarası veya devletlerüstü kuruluşlarda da bireylerin bilgiye erişim hakkına saygı konusunda önemli gelişmeler yaşanmaya başlandı. Bu kuruluşların iş ve işlemleri hakkında bugüne kadar bireyler ve hatta üye devletler yeterince bilgi sahibi olamamaktaydılar. Oysa bu kuruluşların, insanların günlük yaşamlarındaki rolü günden güne artmakta, özellikle gelişmekte olan ülkelerin ekonomik ve toplumsal politikalarını yakından ilgilendiren kararların alınmakta olduğu bazı kurumlardaki çalışmalarla ilgili bilgiler yaşamsal önemi haiz bulunmaktadır.
Bu alandaki ilk önemli adımı 1992 Rio Çevre ve Kalkınma Bildirgesi oluşturmaktadır.
Bildirgede yer alan nin 10 uncu ilkesinde
Çevre sorunları ile bütün ilgili yurttaşların söz konusu olan düzeyde katılımı ile başa çıkılabilir. Ulusal düzeyde her birey bulunduğu toplumdaki tehlikeli malzemeler ve faaliyetler hakkındaki bilgilere erişmek olanağına ve karar alma süreçlerine katılma fırsatına sahip olmalıdır. Hükümetler, bilgileri geniş bir kitleye sunmak suretiyle kamunun bilinçlenmesini ve katılımını teşvik etmelidir. Zarar ziyanı karşılama ve yeniden eski duruma getirme de dahil olmak üzere yargısal ve yönetsel işlemlere başvuru için etkin bir mekanizma oluşturulmalıdır.
denilmektedir.
Bu bildirge çok geniş bir etki yapmış, bu bildirgenin ilanından sonra pek çok kurum çalışmaları ile bilgileri ilgililerin yararlanmasına sunmaya başlamıştır.
Örneğin, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) , kendisine tevdi edilmiş olan fonların koruyucusu sıfatı ile bu fonları gerek sağlayan ve gerek kullanan devletlere karşı doğrudan ve bu devletlerin parlamentolarına ve bu ülkelerdeki vergi mükelleflerine karşı dolaylı olarak sorumlu olduğu düşüncesi ile 1997 yılında Kamusal Bilgi Açıklama Politikası’nı kabul etti. Buna göre -
Fikri mülkiyet hakları,
-
Kurum içi yazışmalar,
-
Yasal olarak saklı tutulması gereken bilgiler,
-
Personel ile ilgili sağlık veya istihdam bilgileri ve benzeri
konular dışında kalan bütün bilgiler açıklanabilecektir.
Aynı şekilde uluslararası mali kuruluşlarda da bilgilere erişim ve karar süreçlerine katılım gibi temel demokratik ilkelere bu kuruluşların uyması gerektiği yolundaki düşünceler hakim olmaya başlamıştır. Bilgilerin açıklanması ile ilgili düzenlemelere daha 1985 yılında başlamış olan Dünya Bankası, Bilgilerin Açıklanması Politikasını 1993 yılında tespit ve ilan etmiştir. Bunu diğer uluslararası malî kuruluşlar izlemiştir.
1993 yılında yürürlüğe girmiş olan Maastricht Antlaşması, açıklık konusunda önemli bir adım olmuştur. Bu antlaşma içinde
“...karar verme sürecindeki saydamlık kurumların demokratik niteliğini güçlendirir ve kamunun yönetime güvenini artırır. “
hükmünü içeren Bilgiye Erişme Hakkı Bildirgesi de yer almaktadır
Sonuç olarak diyebiliriz ki bugün gelinen noktada, yalnız ulusal kurum ve kuruluşlar değil uluslararası veya devletlerarası kuruluşlar da Bilgiye Erişme Özgürlüğünü , demokratik sistemin vazgeçilmez bir koşulu olarak görmektedirler.
|
|