Sıkıntının bizim mimarımızdan kaynaklanmadığını, asıl kaynağın Suriye olduğunu belirtiyor. Sunucu da zihnen yorulmuş olmalı ki, konu bu tatlı saptamayla sonuçlanıyor.
“Sanki Suriye’nin yaşadığı dramın esas müsebbibi biziz”, diyen varmış da, o düşünce cevaplanmış gibi…Hayır efendim, biz ne tavır takınsak komşu bu duruma geliyor olabilecekti. Mimarımızın hamaratlığı, düşmekte olan komşunun kabasına indirilen tekmenin inşasında.
Aynı konuda mimarın kendisi en şaşırtıcı sorusunu soruyor:
-
“Zulmeden yönetimi mi tutsaydık ?” Biz karşıtlarını tutuyoruz. Yani illa birini tutacak ve taraf olacağız. Hem de sadece hak ve adaletten yana olduğumuzu belirterek değil, sıcak çatışmada taraf olarak…
Ne veya kim itiyormuş bizi buna ? Sınırları içine hapsolmuş bir anlayıştan ekonomik ve kültürel alanda bölgesindeki etkinliği artan bir politika anlayışına geçişimiz itiyormuş ! Yani emperyal ülkeleri iten bizi de itiyor.
Teknik, bilim, kültür ve sanatta sergilenen başarılarla etkinlik arttırma değil yöntem! Çatışmalarda taraf olmakla!
Hem de emperyal değilken, öyle davranmakla! Siz gücünüz yetti diye böyle davranırsanız, size gücü yetenin de aynı tarzda davranmasına meşruiyet kazandırmış olurmuşsunuz, ne gam!
Acaba bu korkuya da bir başka muhtar mı sebep oldu ?
Neyi tarif etmeli? Bilinci mi, eğitimi mi, korkuyu mu?
Bilinçle eğitimi derseniz,
mümin ve
mutekidi mi bilinçli ve eğitimli sayacaksınız, yoksa müspet bilimlerin kompozisyonundan medet uman saftorik aydınları mı ?
Korku ne? Şimdi korkutan şeylere karşı duyulan mı. Yoksa ülke nin içine düşeceği duruma karşı duyulan korku mu? Tarifleri kim yapacak ? Yani sorular uzayıp gidiyor. Şu muhtarların sorunları keşke yalnız kendilerini ilgilendirse.