Japonya’da ay ışığını seyretme toplantısı yapıldığını duydunuz mu? Sizi ona davet ederler ve bütün topluluk hiç konuşmadan güzel bir doğal çevrede oturur ve ayın doğuşunu seyreder, bundan zevk alır.
Gene Japonya’da
kışın ilk yağan karını seyretmek ve kutlamak için toplantılar yapılır. Karın birden çevreyi nasıl değiştirdiğini, bütün çizgileri nasıl yumuşattığını, ışıkla gölge arasındaki farkları nasıl ortadan kaldırdığının zevkini tadarlar.
Japonlar, güzel bir yaz gecesi kırları dinlemeye giderler. Neyi dinlemeyi biliyor musunuz? Böceklerin müziğini. Ve orada saatlerce sessiz kalırlar.
Bütün bunlar
Japon insanının doğaya olan hayranlığının bir göstergesi. Ama bir şeyin daha göstergesi,
mutluluğun doğanın bir parçası olduğunun ve onu bulup çıkarmayı bilenler için yaşamanın çok zevkli ve güzel bir deneyim olabileceğinin.
Her karanlıkta biraz ışık olduğu gibi, her yaşamda da mutlu olabilmek için pek çok neden vardır. Önemli olan, bunları bulup ortaya çıkarabilmek ve Japonların sessiz yaz gecesinde böceklerin sesini dinlemesi gibi, onu duyabilmek, ayırd edebilme ve algılayabilme yeteneğini kazanabilmektir.
Bu bir sanat mıdır? Evet. Bence
mutlu olabilmek bir sanattır ve bu sanatın en önemli avadanlığı iyimserliktir.
İnsanlığın evrimini inceleyen iki eski Yunanlı filozoftan
Demokritus, insanın hayvansal atalardan gelerek gelişmekte olduğuna ve insanlığın altın çağının ileride torunlarının torunları hatta onların da torunlarınca gerçekleştirileceğine inanıyordu ve bu nedenle iyimser ve mutluydu. Demokritos ’un heykelleri hep gülen bir yüz ifadesi taşır. Diğer taraftan, onun çağdaşı olan başka bir
Yunanlı filozof,
Heraklitos, insanlığın uzak geçmişinde altın çağı yaşadığına ve her geçen gün insanların ve insanlığın eskiden sahip oldukları mükemmellikten uzaklaşarak kötüye gittiklerine ve insanlığın ilerideki bir çöküntüye ve yok oluşa doğru yol aldığına inanıyordu. Heraklitos ’un heykelleri hep ağlayan bir yüz ifadesi taşır. Bu filozofların ne kadar yıl yaşadıklarını bilmiyorum ama, iyimser Demokritos’un çok daha mutlu bir yaşam sürdürdüğüne eminim.
Demokritros ve Haraklitos, çevremizde örneklerine sık sık rastladığımız iki hayat felsefesini simgeler: iyimser ve kötümser. Başka bir deyişle mutluluğa yönelik ve mutluluktan uzaklaşan.
Diyeceksiniz ki, şartlar her zaman iyimser olmaya olanak sağlamaz; insan zorluklar, hastalıklar ve felaketler karşısında nasıl iyimser olabilir?
Doğru, olamaz! Ancak, bir yaşam boyunca büyük sevinçler ve büyük üzüntüler çok kısa dönemleri kaplar. İnsan yaşamının çok büyük bölümü bir tekdüzelik içinde akar gider. Önemli olan, bu tekdüzelik içinden mutluluğu bulup çıkarabilmeyi, hayatı yaşanabilir yapmayı başarabilmektir.
Japon’ların ayın doğuşundan, karın yağışından, yaz gecesinde böceklerin seslerinden mutluluğa ulaşabilmesi ve özellikle bunu diğer insanlarla birlikte topluluk içinde yapması, örnek alınacak bir dünya görüşüdür. Ben, birçok insanın kar yağışından soğuğu ve kışı hatırlattığı için, yaz geceleri böceklerin seslerinden ise sivrisinekleri çağrıştırdığı için mutluluk değil mutsuzluk duyduğunu bilirim. Ayın doğuşundan mutsuzluk duyan kimseye rastlamadım ama gökteki dolunayın güzelliğinden hiç etkilenmeden yaşamını sürdüren pek çok insan tanırım.
Hiçbir insan ada değildir. İnsan, çevresindeki insanlardan ne kadar uzaklaşır ve içine kapanırsa, o kadar mutsuz olur. Yaşamı, çevresindeki insanlarla, ailesi ve dostlarıyla ne kadar paylaşırsa mutluluğu o kadar fazla tadar.
Buradaki
altın anahta.
paylaşmak kavramıdır. Paylaşmak, her şeye ortak olmak anlamını taşıyan, hem vermeyi hem de almayı içeren bir kavramdır. Kapsamında
sevgi,
özveri ve
alçak gönüllülük vardır.
Bencillik ve kendini üsün görme bir insanı mutsuzluğa götüren en kısa yoldur. Çünkü en büyük mutluluklar paylaşılan mutluluklardır.
Bir insan başkasının mutluluğundan mutluluk duyabilme yeteneğini kazanmışsa, o insan mutlu olabilme sanatını da öğrenmiş demektir.
Deniz kenarındaki bir salaş masanın üzerinde bir iki parça basit meze ile bir şişe rakının çevresinde bir dostlar topluluğunu, saraylardaki şölenlere değişmeyenler mutluluk kavramını anlamış olanlardır. Bahar yağmurundan sonra kırların kokusunu, akşam alacakaranlığında balıktan dönüyor olmayı, yaz günü öğlen esintileriyle yapraklar hışırdarken uzaktaki minareden gelen ezan sesini dinlemeyi, deniz suyunun tadını,
Kandilli ’deki çınarı,
ada vapurunu, denizden yeni çıkmış
balık ağlarının kokusunu, taze akşam simidini, mevsimin ilk kirazını, ilkbaharın son yağmurlarını sevmek ve özleyebilmek, mutluluğu yaşamımızın bir parçası yapan en önemli tatları alabildiğimizin bir işaretidir. Mutluluğun gerçek tatları bu ince tatlardır. Bunlar hayat boyu kalır, aşınıp yok olmaz.
Diğer taraftan, parayla alınabilen pahalı zevkler; mücevherler, lüks arabalar, lüks villalar, pahalı eğlence yerleri kısa sürede pırıltısını ve tatmin ediciliğini kaybeden ve tatmin için daha da üst düzeydekileri gerektiren yalancı mutluluklardır. Bunlar hep gittikçe daha üst düzeylerde tatmin gerektirdiği için ihtirasları kamçılayan ve mutsuzluğa yol açabilen değerlerdir. Gayet tabii, fakirlik mutluluk değildir, mutluluğun kökeninde bağımsızlık ve muhtaç olmamak yatar ve bu da belirli ölçüde ekonomik gücü elde edebilmek anlamına gelir ama servet edinme hayatın amacı oldu mu mutluluktan uzaklaşmayı da göze almak gerekir.
Ekonomik yada yönetsel güce sahip olmak, üst kademelere yükselmek bir tatmin öğesidir ama, unutmayalım ki her tatmin mutluluk anlamında değildir. Mutluluk biraz da hayal gücüyle ilgilidir. Bir şeyi elde etmek değil de onu hayal etmek, genellikle daha çok mutluluk verir. Hiçbir gerçek hayal edildiği kadar güzel değildir.
Hayal etmeyi ne kadar iyi başarıyorsak mutluluğa da o kadar yaklaşmışız demektir. Sade mutluluğa değil, hayatta başarıya ulaşmada da hayal gücü önemli bir etkendir.
Mutluluk duygularla ilgilidir. Duygularımız ne kadar güçlüyse, duyularımızın algıladığı somut varlıkların ötesindeki soyut izlenimleri o kadar iyi algılarız. Hayat görüşümüz o kadar derinleşir, yaşamımız o kadar renklenir. Diğer taraftan duygular, duygulu (hassas) olmaya da yol açar ki, bu da, zaman zaman mutsuzluk kaynağı olabilir. O halde duygularımızda denge, olumsuzlukları unutabilme yeteneği, mutluluk için önemli bir gereksinmedir.
Ünlü düşünür
Kant’ın dediği gibi:
“Unutulmaması gereken tek şey unutmak gerektiğidir.”
O halde, mutlu olabilme sanatı büyük ölçüde, olumsuzlukları unutabilme sanatıyla da bağdaşıktır. Bilmeliyiz ki, mutluluk, bizi ilgilendiren olayların gelişimiyle ilgili değildir.
MUTLULUK BİR RUH HALİDİR.