Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in Miladî Takvime göre 20 Nisana denk gelen doğum gününü de içine alan bu haftayı Kutlu Doğum Haftası olarak kutluyoruz.
Ancak bu yıl ki, kutlamaların daha önceki yıllardan farklı bir yanı var. Bu yıl aynı zamanda Kuranın nüzulünün 1400. yıldönümünü de yaşıyoruz.
1400 yıl önce Tekvir Suresi’ nin “Kur’an şüphesiz değerli, güçlü ve arş’ın sahibi katında itibarlı, meleklerce itaat edilen güvenilir bir elçinin getirdiği sözdür ” ayetleriyle övülen Peygamberimize vahiy olunmaya başlandı.
“Yaratan Rabbin adıyla oku ” diyen ilk ayetiyle Hazreti Muhammed’i bir yüce makama yükselten Kuranı Kerim’in geçmişten geleceğe tüm insanlığı kucaklayan rahmet, şifa, akıl, ahlak, kardeşlik ve barış mesajı ışığı altında sizlere sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Bu güzel toplantıda sizlerle beraber bulunmaktan çok büyük bir mutluluk duyuyorum, Sayın Meclis Başkanımızı, Sayın Bakanları, Sayın Diyanet İşleri Başkanımızı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını, Sayın Milletvekillerini, BBP’nin değerli Genel Başkanını, saygıdeğer konuklarımızı ve siz değerli kardeşlerimi en içten sevgilerle, saygılarla selamlıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından çok uygun bir nitelendirmeyle “O’nun hayatı Kuran’dı ” adı altında düzenlenen bu yıla özgü, bu törende sizlerle bir arada bulunmaktan gerçekten çok büyük bir onur duyduğumu özellikle vurgulamak istiyorum.
Hazreti Muhammed’in Miladî Takvime göre 20 Nisan 571 ’de Mekke ’de doğduğunu biliyoruz. Babası doğumundan kısa bir süre önce hayatını kaybetti. Adını dedesi koydu. Muhammed Bin Abdullah yani Abdullah’ın oğlu Muhammed. Dedesi, neden bu ismi koydun diye soranlara “Gökte hak, yerde halk onu hayırla ansın ” diyerek bu ismi koyduğunu ifade etti.
Muhammed Bin Abdullah’ın dedesi Hazreti Abdülmuttalib ’in bu içten dileğiyle başlayan hayatı 40.yaşından itibaren hakkın ve halkın hayırla andığı, alemlere rahmet olarak gönderilen, insanlık tarihinin son peygamberi Hazreti Muhammed olmuştur. Artık Hazreti Muhammed Resulüllah Allahın resulü, Allah’ın elçisidir.
Yüce Allah’ın insanlığa en büyük hediyesi insanlık bilincinin ve bu bilincin yarattığı tüm değer ve erdemlerin vücut bulduğu bir şahsiyet olmuştur. Dolayısıyla biz Hazreti Muhammed ’in hayatına baktığımızda 23 yılı peygamberlik devresi olan 63 yıllık yaşamına baktığımızda sadece Kuran insanlar için bir açıklama, Allah’ın kendisinden korkanlar için doğru yolu gösterme anlamında bir öğüdü olduğunu ifade eden ayeti kerimeyle tanımlanan Kuranı Kerim bize Kuranı Kerimle Hazreti Peygamber arasındaki bütünlüğü aynı zamanda ortaya koymuştur.
Umutsuzluğumuza umut , ahlaksızlığımıza uyarı , çaresizliğime çıkış yolu , hatalarımıza rahmet olarak gönderilen Kuranı Kerimin aydınlığıyla bezenmiş ve Peygamberimizin sünneti olarak nitelendirdiğimiz bir örnek hayat da bizim inancımızın, dinimizin bir temel dayanağını oluşturmuştur.
Hazreti Peygamber gelen vahiyi tebliğ etmesiyle, canlı ve hayatla iç içe kişiliğiyle Kuran ayetlerini hem fiilleriyle, davranışlarıyla, hem de kavliyle, sözleriyle temsil etmekteydi. Hazreti Muhammed’in hayatı Kuranı Kerimin bizzat bir tefsiridir . Böylece Hazreti Peygamber Kuranı Kerimin yaşanılabilir olduğunu ortaya koymuştur . Ulaşılmaz hiçbir kimsenin tümünü gerçekleştiremeyeceği afaki, soyut talimatlardan ibaret bir anlayışı sergilemediği, hayata geçirilebilir, uygulanabilir, yaşama dönüştürülebilir bir anlayışla Kuranı Kerimin bezenmiş olduğunu hepimize göstermiştir.
Hazreti Muhammed insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır. Hazreti Muhammed bir peygamberdir. Ama başka bazı peygamberler gibi uluhiyeti bizzat kendisi temsil etmez . O beşeriyetin içinden bir unsurdur. O bir insandır. Bizim gibidir. Sizin gibidir . O bir beşerdir. O bir mesajı taşımıştır. İlahi bir mesajı taşımıştır. İlahiyat Allahın, Rabbin inhisarındadır. Uluhiyet Allah’tadır . Allahın uluhiyetini hiçbir şekilde bizim İslam inancımızda peygambere izafi etmek yoktur.
Hazreti Peygamber bir martir değildir. Bir kurban olmuş insan değildir. Örnek olmuş bir insandır. Yaşamış bir insandır . Yaşayarak yüce bir makama çıkmak, kaynağında bir uluhiyet iddiasıyla ortaya çıkmaktan çok daha müşküldür. Günlük hayatın içinde, günlük yaşamın çalkantıları içinde bir peygambere özgü noktaya yükselmeyi başarabilmiştir.
Hazreti Peygamber bir akıl peygamberidir .
Hazreti Muhammed ’in insanları önce bilgiye, akla ve düşünmeye davet ettiğini unutmamalıyız. Hazreti Muhammed akla güvenmektedir. Akılla problemi yoktur. Vahiy elbette olması gereken yerde vardır. Ama vahiy akıl ile çelişki içinde değildir . Hazreti Muhammed akla güvenmektedir, Kuranı Kerim’de akla güvenmektedir. Rab’de akla güvenmektedir. Kuran, Hazreti Muhammed’in en güzel örnek olduğunu belirtir. Örnek olmak taklit etmek anlamına gelmez. Hazreti Muhammed’in taklit edilmeye değil anlaşılmaya ihtiyacı vardır .
Hazreti Muhammed şöyle der; “aklı olmayanın dini de yoktur .” Kuran aklını kullanmayanların pislik içinde kalacağını, üzerlerine pislik yağacağını söyler.
Kuranın ilk emri IKRA’dır. OKU diye başlar. Kuran ısrarla insanların aklını kullanması, düşünmesi, ibret alması gerektiğini söyler. Yaklaşık 300 yerde Kuranı Kerimde düşünmez misin, ibret almaz mısın şeklinde uyarılar vardır.
Açıkça bilenlerle bilmeyenler hiç bir olur mu der. Hazreti Muhammed akla vurgu yaparak bilim talep etmek, kadın erkek her Müslüman’ın farzıdır ifadesiyle bilimi teşvik etmekle kalmamış, insanlık tarihinde ilk okuma yazma seferberliğini başlatmıştır. Bedir Savaşı sonrası esirlerin okuma yazma bilenlerinin Müslümanlar a okuma yazma öğretmeleri karşılığında serbest kalmasını sağlamıştır.
Kuran insanları özgürleştirirken toplumsal hayata adalet in belirleyici olmasını esas almıştır.
Kuran ’a göre insan topraktan yaratılmıştır. Bunun anlamı yaradılış bakımından bütün insanların eşit düzeyde olduğudur. Kuranı Kerim bir kavme inmemiştir. Bir soya inmemiştir. Bütün insanlara inmiştir.
Bu ancak yüzlerce yıl sonra bütün insanlığın keşfedeceği, bir zamanlar evrensellik , şimdi de globallik diye ifade edilen anlayışın köklerinin İslamiyet’in bu temellerinde var olduğunu bize göstermektedir.
‘Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline koyduk ki, birbirinizi tanıyınız. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız ona karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olandır. ’ İnsanlar arasındaki üstünlük Rab’be olan yakınlığı, Rab’be olan sevginin, saygının samimiyetin seviyesiyle belli olacaktır. Bu konuda herkes eşit şansa sahiptir. Kimse doğuştan Rab’be yakınlık bakımından daha üstün bir mukadderat ile işe başlama noktasında değildir. Herkes eşit başlayacaktır.
Sen buradasın Rab orada. Ulaş ulaşabildiğin kadar. Kim ulaşırsa o, işte en iyi insandır, en iyi Müslüman’dır.
Bu ayet insanlar arasında her türlü yapay üstünlük ölçüsünün tamamen rededildiğini gösterdiği gibi, kimin daha iyi Müslüman olduğunu da ancak Allah’ın bileceğini bize göstermektedir.
İslam’ı doğru anlamanın tek yolu Kuranın ve Hazreti Muhammed’in yaşamının doğru anlaşılmasını sağlamaktır. Bunun en doğru şekilde anlatılması dinin bir başka amaçla, bir servet, ün ve menfaat beklentisi içinde olanlar tarafından inhisara alınmış gibi takdim edilmes, İslamiyet’in özüne yapılabilecek en büyük saygısızlıktır.
İslam iman , sorumluluk ve kurtuluş bakımından bireyi esas alır. İslam’ın hedefi insandır, bireydir, tek başına insandır. Her insan aklı ve kendi hür iradesiyle inanır, sorumluluğunu üstlenir, hiç kimse bir başkasının günahını çekmez, herkes kendi sevabının ve günahının sahibidir. Cennete ancak hak eden girer. Cennette hiçbir cemaate toplu rezervasyon yapma imkanı yoktur.
Kuran ’a ve Allah 'a ulaşmanın yolu herkesin kendi kararıyla mümkündür. Bu da iyi niyet, yani ihlas , sonra tevbe ve daha sonrada dua . En son olarak da amel-i salih , iyi davranmak, iyi yaşamak. Eğer ihlas içindeysen tevbeni biliyorsan, yapmaman gerekenleri, yapman gerekenleri biliyorsan, duanı ediyorsan ve iyi davranış sahibi bir insansan kimsenin sana aracılık yapmasına ihtiyaç yoktur. Allah böyle yapan insanların tümüne kollarını açmıştır.
Kuran’a baktığımız zaman kişisel gelişimin ön plana alındığını görüyoruz. Kişileri, insanları tek tek, fert fert içten Kuran’ı Kerim fetheder. Ruhları gergef gergef işler.
İslam, potasında eritmek, Kuran ahlakıyla ahlaklandırmak için bütün çabayı harcar. Bunun için Peygamberimizin eşi Hz. Ayişe Peygamberimizin ahlakı Kuran ahlakıdır der. Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz ben mekari ve ahlakı tamamlamak için gönderildim buyurur. En büyük ahlakı, en güzel ahlakı tamamlamak benim görevim. Ben bir ahlak modeli olmalıyım anlayışını ifade eder ve bütün bu yönleriyle rahatlıkla söyleyebiliriz ki, İslam’ın özü güzel ahlaktır.
Kuran’ın ve İslam’ın siyasetle ilişkisi konusunda yanlışlıklara karşı hepimizin duyarlı olmasına ihtiyaç vardır . Kuran ’da siyasi bazı düsturlar ön plana çıkmıştır. Şura, adalet, işlerin ehline verilmesi gibi ilkeler Kuran’ın öngördüğü temel ilkelerdir. Ama bunlar herhangi bir devlet modelinin, herhangi bir rejim biçiminin, herhangi bir siyaset anlayışının tekelinde olmayan evrensel, her zaman ve her rejim için, her siyaset için mutlaka gözetilmesi gereken ana ilkelerdir. Elbette şura lazımdır, istişare olmadan doğru fikre ulaşmak imkanı yoktur. Doğru, kimsenin tekelinde değildir. İstişare şarttır. İstişareyi ister mecliste yaparsın, ister partiyle yaparsın, ister kendi çevrendeki ilim adamlarıyla yaparsın ama istişare şarttır.
Şart olan İslam’ın öngördüğü şuradır. Şura nın biçimini devletin düzeni tayin eder. İşin ehline verilmesi lazım. İşi ehline vereceksin. Benim adamımdır, benim yakınımdır, benim dostumdur, benim hısımım, akrabamdır diyerek iş vermeyeceksin. İşi ehline vereceksin. En iyi yapacak olana vereceksin.
Adalet i gözeteceksin. Adaletsiz yönetim olmaz. Padişahlıksa da adalet olacak, cumhuriyetse de adalet olacak, demokrasiyse de adalet olacak. Hangisinin olacağına Kuran karar vermiyor. Kuran bir devlet rejimi tavsiye etmiyor. Hazreti Muhammed hayatının belli bir noktasından sonra devlet başkanı olarak sorumluluk üstlendi. Ama bu Kuranı Kerimin, İslamiyet’in belli bir devlet rejimi önerdiği anlamına hiçbir şekilde gelmez. Gelmemiştir. Hazreti Muhammed’de buna çok büyük özen göstermiştir.
Hazreti Muhammed vefat ederken yerine herhangi bir kimseyi bırakmamıştır. Hazreti Peygamberin vefatını müteakip ortaya çıkan gelişmeler İslam’ın siyasi meseleleri insana bırakmış olduğunun açık kanıtı olarak anlaşılmalıdır. Nitekim 4 halifeden her birinin halife oluş şekilleri birbirinden farklı olmuştur. Hepsi de İslamiyet’in içindedir. O zamanki Müslümanlar halifeliği dinsel bir kurum olarak anlamamışlardır. Onu bir siyaset işi, bir devlet işi olarak görmüşlerdir. İslam’ın toplumsal hedefi ahlaklı ve adaletli bir düzeni kurmak ve toplumu gerçekleştirmektir.
Dinin egemenlik iddiası yoktur. İslam diniyle Müslümanların meydana getirdikleri fıkıh özdeş değildir. Din ayrıdır, fıkıh ayrıdır .
Kuran bir hukuk kitabı değildir . İslam’a göre iman sorumluluk ve kurtuluş bireyseldir . Kimse kimsenin günahını çekemez. Dileyen Müslüman olur, Tanrı dileyen kimseyi hidayete ulaştırır. Hiç kimse ne Müslüman olması için, ne de Müslümanlığı yaşaması için zorlanabilir. Çünkü dinde zorlama yoktur.
Hz. Muhammed ’in yeni dine girenlere iman ettim dedikleri zaman ‘iman ettim deme, Müslüman oldum de’ , demiş olduğu, hepimizin ibret alması gereken çok büyük bir uyarıyı da böylece ifade etmiş olduğu unutulmamalıdır.
Kimin iman etmiş olduğu, ne zaman imanın gerçekleşeceği, o kişinin kendi takdiriyle, kendi uygun gördüğü andaki ifadesiyle ortaya çıkacak bir iş değildir.
İmanı takdir edecek olan Yüce Allah’tır. Sen Müslüman olduğunu söylersin, bir Müslüman gibi yaşamaya gayret edersin, ama sen bir büyük yolculuğa çıkmışsındır o yolculukta imanın hangi noktada ortaya çıkacaktır, çıkacak mıdır çıkmayacak mıdır? O senin takdirinde değildir .
Değerli kardeşlerim .
Bu mübarek günde, bu güzel toplulukta, bu iyi niyetli değerlendirmelerimi ifade etme imkanını bana sağladığınız için, başta Sayın Diyanet İşleri Başkanımız olmak üzere hepinize teşekkürlerimi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Aynı zamanda 1400 yıl önce, en karanlık günlerde İslamiyet’in müjdesini Hazreti Muhammed ’in vermeye başladığı günlerde büyük bir içtenlikle, Hazreti Muhammed ’in yoluna girdiğini ifade eden o ilk Müslümanların büyük bir belirsizlik ortamında, hiçbir örnek yokken sadece Allah ’ın peygamberi olduğunu, Kuranı Kerim ’in nazil olmaya başladığını çevresine ifade ettiği için ona iman ederek, ona inanarak geleceğin ne getireceğini bilmeden, yarının ne olacağını bilmeden çok büyük bir yolculuğa, büyük bir karanlık ortamında cesaretle yola çıkan o ilk Müslümanların ruh halini, samimiyetini, içtenliğini, inancını ve imanını Allah’ın hiçbirinizden eksik etmemesini diliyorum.
Hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. |